Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Bugün perşembe. Uygunsuz. Ben doğmuşum. Aç açına. On dört yaşıma gelmişim. Öylesine. Bir on dört sene daha. Üzerine dört. Dört kere doğurmuşlar beni. Rahimden, şehirden, benden, senden. Yeterli mi? Bir çokoprens kadarmış suratım. Gözler kayıp, gözkapakları baskın. Portakal yemiş annem. Yarım. Babam gelmemiş. İlk kez yalnız kalmışım. Şehirden koparmışlar sonra. Pis su kokusuna uzak kalmışım. Şeker fabrikasının mis kokusuna da. Babam çekmiş. İlk kez ayrılmışım. Ben olmuşum nihayet. Bulmuşum. Tanımamışım ama. Fark etmemişim de. Portakal severim hâlâ. İlk gün yemediğim şekliyle. Yarım. Doğmuşum. Şaşırmışım. Bu defa. Böyle. ‘Hayır’a uzak, ‘evet’e yakın. Muhtemel. Ne idüğü belirsiz. Hem de net. Kaos. İlk kez kalmışım. Kalasım gelmiş. Ait olmadan ait olunabileceğini öğrenmişim. Zorlanmamış, alışmamışım da. Karmaşa. İçime dönerken dışımda kalmışım, dışımdan bakarken içimde bulmuşum. Paradoks. Varmışsın gibi yokmuşsun. Yokmuşsun gibi varmışsın. İroni. Ve ben tuhaf. Dümeni sana bırakmışım. Ama arkandayım. Kollarım belinde. Çember. Dudağım sırtında. Teğet. Yeni bir geometrik şeklin keşfi, biz. Düşünmüşüm. Düşünmeye değer bulmuşum. Değeri silip düşe karmışım. “Düş kalsın,” demişim. Düş. Düşelim ya da birlikte. Dizlerimiz kanasın. Aksın o kan. Kaybolalım. Annemiz görmesin. Gündüz düşü içinde iki yarası yaralı olalım. Düşe düşerek. Düşten düşerek. Olalım. Çünkü ben olmadıklarımın yansımasıyım. Gördüklerim körlüklerimin yanılsaması. Ben kusurlu Tanrı. Dev bir kaplumbağaydım ben. Dev adımlar atan. Dev. Yavaş. Ağırdı aksanım. Dilim peltek. Herkesin mükemmel olduğu yeryüzünde vardım. Vardığım yerde toprak kaydı. Kayan yerde yıldızlar. Yerde yıldızlar. Benim gökyüzüm aşağıdaydı. Başım dik yürüyemedim hiç. Tercih de etmedim. Yeterdi. Orada bulutlar. Orada yıldızlar. Orada gökyüzü. Yer beni çekerdi. Devdim. Yavaştım. Sırtında taşıdığı eve bile sığamamış dört ayaklı. Ellerim yoktu benim. Tutunamayacağım baştan belliydi. Gerek duyulmamıştı. Dokunabilirdim ama. Dokunulabilirdim de. Parmak ucuyla. Parmak kenetiyle. Gövdem eğikti. Dört ayaklı olmak eğilmeyi gerektirirdi. Yüküm sırtımdaki evim… Değildi. Yüküm attığım dev adımların açtığı çukurlardı. Kendi ağırlığımca derin. Yüzümdeki iki boş çukur gibi derin. Ne kadar derinse o kadar kör. Ne kadar körse o kadar dev. Çukurlarım üstünde iki avuç. Avuç içinde koku.
Kabuğun çatladığını duydum önce. Yarılıp iki yanıma düştüğünü bildim. İki ayağımın üzerine kalktım sonra. Öndekileri silkeledim. Yerden bağım koptuğu gibi temizlenmek istedim.
Koku içimde soluk. Ne olduğum soluk. Adımların en devi. Avuç içlerinde gözlerim. Çukurlarım dolu. Ben kusurlu Tanrı. Kendini yaratıp kendine teslim etmiş inkârcı.
Sağ tarafımda şehir ve kustuğu asfalt. Sol tarafımda içi yarılmış toprağın gölü. Duru, soluk, biraz da uzak. Tuzaklarla dolu. Ellerim… Üzerinden çektiğim. Üzerimden.
Yokuşlar hep bana dik. Soluk hep bana yitik. Derin nefes. Yok. Üzerimde yokmuşum gibi bir yokluk. Yetersem deniz derya. Yetmezsem başa dönüş. Tekrara düşüyorum. Düşüyorum. Düşüşüm düşüşüne karışıyor. Birlikte yuvarlanıyoruz. Az olmakla gururlanıyoruz. Yuvarlanış düşüyor zihnimizden. Unutuyoruz. Tepe taklak olmamışlık çizikler atıyor. Kanıyoruz. Çizik çizik kanıyoruz. Birbirimize kanıyoruz. Çiziklerimiz birbirine denk düşüyor. Bir kanışı, bir kanayış örtüyor. Yokuşu da unutuyoruz, yok oluşu da. Nefesi paylaşıyoruz. Kusurluyuz. Dünyadan el çekiyoruz bu defa. Elim elin üstünde. Elin tekrara düşüyor. Elimde bir kuvvet. Dünyayı kurtaracak kadar nefesimiz var şimdi. Senin kulağında, benim boynumda. Yokuşu çıkamamanın güzelliğine dalıyoruz. Başlamakta kalıyoruz hep. Başlamak düş. Düşümüze bir çelme. Düşün dizleri kanıyor. Tutuyoruz. “Gitme,” diyoruz, “başlayışta kalmak tutunmaktır bitmeyişe.”