Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Birkaç damla kandı duvara sıçrayan. Pütürlü doku. Kekremsi koku. Dünya avuç içlerimdeydi. Dünya duvardı. Eksen sen. Döndükçe gündüz oldu, döndükçe gece. Üşüyüp titredik, bunalıp serpildik. Aklında bin haz, teninde bin yara. İnce ince, kabarık. Kabuk bağladıkça yolduğun. Elimde, bildiğin iğne iplik. Bilmediğin dikiş yeteneğim. Yanlış müdahale canını acıtır korkusu. Ben bilirim yaralarını. İğne tutmayı. Acını dindirerek batırmayı. Temiz dikiş. Bin kere hüzünlü yüzün. Bin yüzün bir kere. Bir kere… Bir kere… Her şey yarım kalır, bazı şeyler daha yarım.
Zamanın yavaşladığına şahit oldum. Yanımızdan geçen arabanın yetişmezliği, otların arasındaki sürüngenin hışırtısızlığı, uzak insanların adımsızlığı, bulutun akıtmazlığı. Az sonra hızlanacak her şey. Sen yüzüyormuşsun gibi hissedeceksin. Ben isyan edeceğim dünyanın dürttüğüne. “Bundandır çırpındıkça silinmişliğimiz,” diyeceğim. Eskisi gibi olmayacak. Bir tür kişisel çağ atlaması. Kalktığımız masayı toplayacak biri. Bizi kolumuzdan tutup kirliye atacak. Masayı silecek en son, izimizi… Bir bez geçecek üstümüzden biz kalmayana kadar. Öyle silineceğiz. Yürüdüğümüz yola yağmur yağacak. Adımlarımızı yıkayacak asfalttan. Yolsuz kalacağız. Biz, bir saniye dursa dengenin alt üst olacağı dünyanın merkezinde. Alt üst oluşun fark edilmez sarmalında. Sarılarak devleşeceğiz. “Gerçek bir tanedir,” sözünün sağlaması. Bir kere gerçek olmak. Öncesi muamma. Sonrası hoş geldin dünya.
“Her şeyi böyle önce rüyamda mı göreceğim?” dediğimi görüyorum devken. Dev bir binanın dev kapısından giriyorum. Tozlar üzerime yapışıyor. Yürüyorum. Merdiven. Sonu yok. Bir iki basamak çıkıp sırtımı duvara yaslıyorum. Elimde bir kitap. İçinde eskimiş fotoğraflar. Nereye ait olduklarına kafa yoruyorum. Kitabın sayfalarına düşülmüş el yazıları. Anlatıyorum. Bu sana cesaret verir biliyorum. Herhangi bir konuda o güne kadar aldığın en iyi cevabı veriyorum. Sorun yavaşlasın istiyorum. Sorun acele etsin. Bir terk ediş, bir varış hepsi. Posa kokusu doluyor sonra genzime. Ardından tuz. “Suçluluk duymak için çok,” diyorum. Çok suçluluk duymak için. Lekeme bakıyorsun başını eğip. Daha az önce işaret parmağımın boğumuna sıkıştırdığım cam bilye.
Düşüyor yere. Unutulmuş çocukluğum. Çocukken bile yitik. Büyüdükçe büyüyor içimde bir çocuk. Küçülerek. Bazen dilimden çıkıyor bazen tavrımdan. Oturmuyor üzerime. Başını eğip üzerime bakıyor çocuk. Uzanıyor bir damla. Öfke. Cam bilye. Kırılıyor. İçindeki renkler manasızca dağılıyor. Manasızlığım bilyenin iç dünyası. İç dünyam dünyanın imitasyonu. Dünya mı olamamış, ben mi olamamışım? Olamayışımda bir yığın insan. Bir yığın insanın hepsinde ben. Genzimde bir unutuş. Boğazımı tırmalıyor. Ciğerlerime iniyor. Ciğerlerim iltihaplanıyor. Bütün vücuduma ben yayılıyorum. İçimi çürütüyorum. Dışımdan kaçış. Dışıma düşman. Kendime bir varış. Kendimi bir terk ediş. Duvarın karşısına geçiyorum. Avuç içlerime bakıyorum. Koku kekremsi. İltihap akıyor. Ayak bileğimde görüyorum. Hangisi olduğu önemli. Geriye attığım adımlarla duvardan uzaklaşıyorum. Tökezleyip sırtüstü… Düşmüyorum. Arkamda sen. Biliyorum. Yüzüne bir kere bakıyorum. Bin kere hüzünleniyorum. İğneyi kendime bu defa. Kocaman bir dikişim. Atmayı bekliyorum.
Avucumdan düşüyor dünya. Kırılıyor. İçindeki kimseler manasızca dağılıyor. Manasızlığı dünyanın karmaşası.(…) Dağıldıkça büyüyor. O büyüdükçe biz küçülüyoruz. Duvardaki kan kuruyor. Biz bir kere… Bir kere… Hemyüz olduğumuz salisede atomlarımızın zaten izin vermediği değememezlikten, değmemezliğe geçiyoruz. Bu ânı başlığını bilmediğimiz bir öyküye teslim ediyoruz.
“Hoşça kal.”
“Hoşça kal.”