Her resmin bir hikâyesi varmış. Her insan bi romanmiş… Anlatsam roman olurmuş. Peki hikayesi olan her resmi çizen romanların başkahramanlari, resmin hikayesini çizerken ne kadar özne, ne kadar nesne. Ya hikayesi olan resim… Resmedilen… Özne mi? Nesne mi?
Bir yanda Vincent Van Goh’un fırçasından çıkan çiçek resimin hikayesi… Usta ellerden çıkan, fırça darbelerinde ustanın ruhunu taşıyan çiceğin hikayesi…
Diğer yanda sadece usta ellerden çıkmiş çiçeklere bakarak kendi hikayesi olan çiçekleri resmetmeye çalışan, mağrur ve ürkek fırça darbeleri atan çaylak resimleyici..
Çicekler farklı… Hikayeler farklı… Çiçek mi hikaye? Resmeden mi? Peki ya resme bakan? Ya onun hikayesi? Bütün hikayeleri bilip, hissedip resme bakabilmek mümkün mü tüm tüm zamanlardan- zamansızlıktan?
Çicek hep aynı çiçek mi? Ressam hep aynı ressam mi? Çiçek mi ressama, ressam mı çiçeğe muhtaç var olmak için?
Zamanlar farklı… Peki ya hezeyanlar? Varoluşun sancıları hangi resme, hangi çiçeğe, hangi filme ve hangi zamana baksan hep aynı sanki.. Hikaye edenle hikaye edilen arasında gizli… Bu bir var olma çabası çiçekle ressam arasında asırlara dayanan.
Toplamda - 1 yorum
Neye nereden bakıyorsun ,aynı şeye baktığın farklı yönler yeni bir bakış açısı getiriyor insana ,çeşitlilik .Bu yazı ile bunu hissettim. Hissettiren yazılar.ne mutlu bize devamını dilerim.