Papağan, papağansılar (Psittaciformes) takımını oluşturan kıvrık gagalı, etli ve kalın dilli, parlak tüylü, sıcak yerlerde yaşayan kuş türlerine verilen ad. Ayrıca bu kuşların bazı türleri söylediğiniz bazı şeyleri tekrar edebilirler. Dişileri ve erkeklerini çoğu türünde birbirinden ayırmak nerdeyse imkansız. Sütü hazmedemezler (www.wikipedia.org).
Yukarıdaki papağanla ilgili Vikipedik bilgiyi okuyup geçicek miyiz, perspektifi genişletip derinleşicek miyiz?
Çağımız insanın hergün belki her saniye “çok akıllı” telefonun ekranından algıladığı görüntüyü, görme sinirleri becerisiyle beyindeki görme merkezine ileterek “gördüğü” yüzlerce “görüntü-bilgicikten” sadece birisi olarak mı kalacak aklımızda “papağansıların biyografisi”?
Yoksa bir “Tûtî” olarak yer tutmayı becerebilecek mi okuyucunun dimağında papağan.
Her fikrin/bilginin ancak pazarlanabildiği, ölçüde “satın alındığı” digital dünyada, bu sorunun cevabı belki de digital yazarın çekim gücüne bağlı… Anlayacağınız o ki yazarın işi zor bu “papağansı” biyografisini nesnelliğinden arındırıp öznel bir Tûtî ye dönüştürmek konusunda. Varsın koyulsun yine de işe biçare yazar… Ne de olsa çağın öğretisi değil mi “önemli olan başarmak değil yola baş koyup süreçten doyum almak.” Kişisel gelişimine okuyucuyu feda etmek uğruna başlıyor öyleyse @digiyazar, Tûtî olma yolundaki papağanın derinleşen hikayesini anlatmaya.
Nasıl “tûtî” olur papağan?
Hint mitolojisine bakarsan bizim tûtî’ nin kırmızı gagası, yağmurdan önceki kırmızı toprak anayı, yeşil parlak tüyleri ise yagmurdan sonra gelen toprak üstündeki bereketi temsil eder. Bundan olacakdır ki Hint mitolojisinde aşk ve şehvet tanrısı olarak bilinen Kama, hep bir tûtî ile resmedilir. Kama’ ya göre tûtî’mizin kırmızı gagası aşka olan açlık iken, parlak yeşil tüyleri ise bu aşka doymuşluktur. Ve tabi bundan olmalıdır ki divan edebiyatında da şair aşkını tûtî ye benzetirmiş anlatabilmek için gerçeği. Gerçek ise şuymuş şaire göre: bizim tûtî hem âşığa aşkı öğretenmiş hem de şairi aşk ile konuşturanmış…
Hint mitolojisi ve divan edebiyatından sonra, Tûtî’miz tasavvuf edebiyatında da kendini, kafesine (bedenine) hapsolmuş ruhu temsil ederken bulmuş… Anlatılana göre sahibine, kurtuluşun, “ölmeden önce ölmek” gerçek kurtuluştur diyebilmek için ölü taklidi yapmış kafesinde. Bu yolla sahibi onu ölü sanıp kafesinden çıkarsın diye… Çıkarsın ki o da “kafes” inden uçsun gitsin bu vesileyle… Uçsun gitsin de anlasin kendine “sahip” diyen zat, asıl kurtuluşun “ölmeden önce ölmek”te olduğunu.
Velhasıl kelam böyleymiş işte Tûtî’ nin söz dünyasındaki masalsı hikayeleri…
Söz dünyasından çıkınca da kimi göz onu “papağan” görürmüş; omzuna koyup fotoğraf çektirirmiş; kimi gözse bir tıklayıp vikipedik biyografisine bakıp belki bir gün işe yarar düşüncesiyle beyninin “papağan” la ilgili sinapsislerinde bir yere depolarmış. Sözün masalsı dünyasını mesken edinmeyi seven gözler de “papağan” ı alırmış Tûtî yaparmış, tüm şiirsel tınısıyla kulaklarına hoş bir musikiye dönüştürmüş dimağlarında.
Toplamda - 2 yorum
Yeni başlayan bir yazardan öte çok derin ve anlamlı bir deneme olmuş. Kalemine sağlık. Heyecanla diğer yazılarını bekliyoruz.
Doğanın insanın yaşantısı ile nasıl benzeştigini çok nadir insan görür.
Ne güzel bir deneme yazısı olmuş öğreten ve düşündüren teşekkürler Sabriye daha nice yazılara …