Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Redakte Edilmiş İlk Dino Yazısı

Erdal Alper
6 Mart 2019
Image Description

“Ave Caesar! Morituri te salutant!”

Sevgili Romalılar, Saygıdeğer Gerusia Meclisi Üyeleri, Sayın Senatörler!

Rahatlığın verdiği göt kalkmasından mıdır yoksa dizginlenemez yaratım içgüdüsünden midir bilinmez, sonsuz mutluluktaki Tanrı Thor insanı yaratmaya karar verir. İskandinav tanrılarının Ortadoğulu tanrılardan eksik kalacak halleri yok ya, Tanrı Thor oracıkta “kûn!” emrini verir ve insan “yekûn” olur. Tanrı, insanları yeryüzüne hükümran kılmak için onları yeryüzüne dağıtıp tahtına çekilir. Belki yarattıklarını izleyip gurur duymak istiyordur ya da belki ne yaptığını kendisi de bilmiyordur. Neyse, insanları izlemek için mabadını gökyüzünün en yüksek tahtından kaldırıp dünyaya baktığında, gördükleri karşısında korkunç bir “heves-kursak” olayı yaşar. Yarattığı insanın dört ayağı birbirine dolandığından yürümeye her çalışışında sendeleyip düştüğünü, ayağa kalkmaya davrandığında ise beceriksizce yalpaladığını görüp hayretler içerisinde kalır. Hele o saçma sapan dört kol da neyin nesidir? Ve en kötüsü de, bu iğrenç gövdenin üzerindeki iki kafanın sürekli birbirine çarpışmasıdır! İşte bu son hadise, hepten endişe terleri dökmesine neden olur Thor’un. Bir şeyler yapmalıdır, yoksa diğer tanrılara rezil olacaktır. Elindeki çekici hızlıca örse indirir, çıkan kıvılcımları şimşek demetlerine dönüştürerek yeryüzüne yağdırır. İşte o şimşekler insanı tam ortasından ikiye ayırır. Gururla bakar eserine Thor! Evet, bu sefer galiba olmuştur; iki kollu, iki ayaklı, tek başlı ve tek cinsiyetlidir artık insan. Ama ortada ciddi bir hata vardır. Gönderdiği şimşekler insanların bedenini ikiye ayırmış ama ruhlarına dokunamamıştır!

İşte, aşk dedikleri şey budur: İnsanın tek olan ruhundan kopartılan diğer beden yarısını araması! Ve işte insanın cinsellikten aldığı hazzın nedeni de budur; yaradılışının ilk haline dönüp Tanrı’nın ona ilk dokunuşunu hissetme arzusu! Yunanlı hemşerilerim bu mitostan haberdar olmalıydılar, zira onlar cinselliği ‘küçük ölüm’ olarak tanımlıyorlardı. Belki de bu yüzden Antik Yunan’da ölmek üzere olan bir gladyatörün son teri afrodizyak kabul ediliyordu.

Sevgili Romalılar, Değerli Kartacalı Dostlarım ve Alınlarının Ortası Kırmızı Benli Maoist Sih Komradelerim!

Aslında sevmek öyle kolay iş değil. Birini sevmeniz için nöronların uyarılıp serebral korteks frontal lobundaki miyelin kaplı aksonların kalbe ulaşması gerekir. Ondan sonra bir gıdım (Gıdım için fevkalade zorunlu bakınız: Bilim çevrelerinin milimikron diye tanımladıkları ölçü birimi) endorfin hormonu. Bu konu hakkında danıştığım doktor arkadaşımın bir pratisyen oluşu ve az sonra sözünü edeceğim anlamdaki teori- pratik çatışmasında pratikten yana tavır koyuşundan mütevellit, şimdi anlatacaklarım tamamıyla bir uzman görüşünü yansıtmayacaktır, ama ben yine de yazacağım: Beynin gönderdiği bu impulslar önce sinoatrial düğümü, sonra atrioventriküler düğümü, daha sonra his demetini ve çok daha sonra da purkinje liflerini uyararak kalbin ritmini değiştirir. Modern zaman insanı için tüm bu uyarımlar epey uzun, meşakkatli ve anlaşılmaz bir silsileye işaret ettiğinden olacak ki, beynin yarım gövde kadar aşağısında duran karşıt organın uyarılması aşk için yeterli görülmektedir sevgili okurlarım. Yoksa “One night stand”, “Fuck buddy” gibi kavramlar ne diye icat edilsin ki? (Bir iki cümle önce sözünü ettiğim doktor arkadaş da bu anlamda pratikçidir!)

Sevgili “Vatan doğup büyüdüğümüz yer değil, tüm kaçış girişimlerimizin başarısızlıkla sonuçlandığı yerdir.” vecizesinde geçen ‘kaçış’ın en çok yöneldiği İskandinav ülkelerinin değerli insanları! Pek kıymetli Skol-Gravlax konbinciler!

Bizlerle (Ortadoğulular) onlar (Avrupalılar) arasındaki farkların en büyüğü şudur ki, onlar olaylara bilimsel açıklamalar getirirken bizler durumlar karşısında güzel şiirler yazarız. Zamanında bir Avrupalı gibi değil de bir Ortadoğulu gibi davranıp meylettiğim kıza WhatsApp üzerinden şu ilan-ı aşk mektubunu yazmıştım:

“Sen orada öylece dur sevgili, ben senin sabahını görmek için kapı eşiğinde uyuklarım. Tatmadığın acılar var hayatımda. Belki de asla tatmayacağın… Yasama eş, ölüme kardeş duygular. Dersen ki bir müzik aletiyle betimle, ben anlayayım: Zorlu, kül renginde ama o denli huzurlu bir çoban kavalıdır benim hayatım. Ben yaşamın öbür yüzüyüm. Senin ise gerdanında demirden madalyonlar. O denli soğuk ve uzak.

“Bak şimdi, yakında olup uzaktan gelen sevgili, kanadı kırık bir kar kuşu gibi zavallıyım karşında. Umursamaz her bakışının en ölümcülünden zehir olup yüreğimin perdelerinden avuçlarıma boşaldığının farkında mısın, yoksa o zehri her gün akıtmanın hazzında mısın? Sen orada öylece dur sevgili! En keskininden ağuları mey-î firdevs niyetine ben içerim.

“Kamiranî şarabın terlediği yüzüne her baktığında vahyi yerden göğe yükselten bu katre-î avareyi görmedikçe beyda-î zeminde bittiğini görmez misin ey kaşları mihrabım olan sevgili; hangi dağı delmemi salık verirsin ki Ferhad’ın olayım, hangi çölde eyleneyim ki kervanlardan hal-î ahvalîni sorayım? Söyle simdi! Söyle, dergâhına abdalları kabul eylemeyen dil-î zehrî kübra sevgili, soğuk bakışlarının gam taşlarıyla yüreğimin camını kırmaktan ne zaman vazgeçeceksin? Sen orada öylece dur sevgili, ben yüreğimin mülkünde Nuh’u tufanlara tanıklık ederim.

“Ey yüreğimin perdelerinden avuçlarıma tenha tenha akan sevgili! Bak yüreğinin kapısında bir dilenci var şimdi. Elleri açık, bir tutam aşk dilenmekte senden. Akıttığın zehrin ya da aldığın hazzın hatırına bu dilenciyi eli boş gönderme kapından. Derdim sevap kazanmak değil ki Kâbe’ye yüz süreyim. O hâl, vech-î cemâline bir nazar sürmesine izin ver ki açılsın zaman içinde zaman, genişlesin mekân içinde mekân. Ya da sen orada öylece dur sevgili, ben seni kurret-ûl arzdan arş-ı asîman, bezm-î elestûdan nefhaî qiyama severim…”

Kızdan gelen cevap yukarıda üç paragraf boyunca neden saçmaladığımın ispatı, aynı tarihin en anlaşılmaz redd-î aşk ilanıdır sevgili okur:

“Ay, ben dinî konulardan hiç anlamam ki!”

Az sevişken pre-kapitalist iş adamlarıma, sevişmeye mekân zaman bulamayan proleter kardeşlerime, sevişmeyi karşılıklı sevmek değil de direkt alt yazılı Almanca ile anlayan uzak akrabalarıma armağanımdır. Sizleri selamlıyorum.

Önceki makale Açık Hava Sineması
Sonraki makale Buğdayın Laneti

Erdal Alper

Site editöryası kendimi tanıtacak bir özgeçmiş istemişti. İnsan en çok kendisine yabancı olan canlıdır hesabı soruya cevap vermek için kopya çektim. “dünya küresinin, Türkiye qariyesi Mardin sakinlerinden; ismi önemsiz, Cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir Abd-î acz.* *1960 lı yıllarda Elazığ tımarhanesinde vefat eden bir“ delinin” son arzuhalinden kopya edilmiştir.

BİR CEVAP BIRAK

Görüntü açıklaması

Güvenli alışveriş noktası

Hızlı ve güvenli ödeme