Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Kadın ve Özgürlük üzerine Ontolojik Bir Yolculuk
Kadın, eril düzenin dayattığı varlık biçimlerinin dışında, sessizliğin içinde kendi varoluşunun ağırlığını taşıdı…bu sessizlik, yokluk değil, varlığın kendisini yeniden tanımlayan radikal bir direnişti.”
Kadın ve özgürlük ilişkisi, felsefenin varoluş sahnesinde yalnızca tarihsel bir mesele değil, aynı zamanda bitimsiz bir yeniden yazım sürecidir.
Bu denklem, her çağda farklı bir yankı bulsa da, özü hep aynı stabil kalır: Sınırların sorgulanması, kimliğin sabit bir zeminden koparılarak sürekli bir oluşa bırakılması….
Kadın burada sadece bir toplumsal figür değil; düşüncenin, sezginin, direnişin ve yaratımın radikal öznesidir.
Özgürlük, varoluşun en temel sorunsalıdır; varlık ve öznenin iç içe geçtiği, sürekli hareket eden bir düğüm olarak tarihsel sürecin temel unsuru olmuşlardır.
Kadın ise bu düğümün içinde, özgürlüğün sınandığı, tanımlandığı ve yeniden biçimlendiği bir ontolojik alandır.
Kadın özgürlüğü, yalnızca toplumsal ya da politik bir mesele olmaktan öte, varlığın kendisiyle kurduğu derin bir diyalog, varoluşun kendi içine attığı denklemli bir sorudur.
Kadın, eril düzenin ördüğü sınırların içinde, ötekinin sessizliğiyle karşılanmış; varlığını saklayan, kimi zaman görünmez kılınan bir varoluş katmanı olmuştur.
Özgürlük ise bu katmanların arasından yükselen bir direniştir; keskin bir hareket alanı değil, varlığın kendini aşması, kendi sınırlarını çözmesi ve yeniden yaratmasıdır.
Kadın, özgürlüğünde hem nesne hem özne, hem ahenk hem sessizliktir; kendi varoluşsal sınırlarını kurgulayan, sınırları aşan bir varlık halidir. Özgürlük ise yoktan var etme değil, kendini aşma eylemidir aslında.
Kadın, toplumsal, kültürel ve kurgusal kalıpların ötesinde, kendi kendiliğini örerken, varlığını yüz örtüsünü aralar. Bu, görünür olmaktan çok, varoluşun içsel bir çağrısı haline gelir… İçe ve dışa açılan bir varlık gösterme haline …
Özgürlük aynı zamanda bir heybedeki yüke benzer, bir nevi sorumluluk olur.seçmek, reddetmek, yaratmak ve yıkmakla örülü bir ağırlık olur.
Kadın, bu yükü taşıdıkça, varoluşunun karmaşık dokusunda kendi sınırlarını ve olanaklarını sorgular; varoluşunu yeniden şekillendirirken, eski anlamların kırılmasına, yeni anlamların doğmasına aracılık eder…Sanat, bu dönüşümün en çıplak ve en yoğun dili olur bu süreçte.
Kadının özgürlüğü, sanatla metaforik bir genişlemeye dönüşür; görünmeyeni görünür kılar, varlığın sınırlarını aşındırır, sessizliğe ses verir.
Sanat, varoluşun bilinmeyen kıyılarına açılan bir kapı olur, kadın özgürlüğü, bu kapının ardındaki çağrıdır; kendini ve dünyayı dönüştüren, yeniden yazan bir varoluş manifestosudur.
Kadın ve özgürlük ilişkisi, felsefenin varoluş sahnesinde sürekli yenilenen, katman katman derinleşen bir metindir Bu metin, sınırların aşılması, özneliğin radikal yeniden keşfi ve varoluşun sonsuz sorgulanışıdır. Kadının özgürlüğü, bu sonsuz sorgulamanın kendisidir; varlığın en temel, en saf itirazıdır.
Bu itiraz, varoluşun sessiz çığlığı olur. karanlığı deler, ışığın biçimlerini yeniden yaratır.Aynı zamanda kırılgandır çünkü kadın bedeni ve kimliği yüzyıllar boyunca iktidarın, inançların ve toplumsal normların baskısıyla kuşatılmaya devam etmektedir.
Bu baskıya rağmen, her kuşakta yeniden doğan bir özne olarak kadın, kendini her seferinde yeni bir dille, yeni bir bakışla kurmuş kendi içsel dünyasında bir coğrafyanın habitatı olmaya çalışarak yeniden doğmuştur.
İşte tam da bu yüzden, kadın ve özgürlük arasındaki ilişki, varlığın merkezini işaret etmektedir. Hem acıya hem umuda, hem bastırılmışlığa hem yeniden doğuşa temas eder. Kadının sesi duyulduğunda, bu yalnızca bir toplumsal kimliğin kendini ifade etmesi değildir; insan varoluşunun en kadim arzusu yankılanır: Çünkü kadın, yalnızca kendi adına değil, varoluşun tüm bastırılmış biçimleri adına konuşur. Onun özgürlük arayışı, insanın kendine dönme, kendini yeniden kurma arzusunun en saf biçimidir. Bu yüzden, kadının özgürlükle kurduğu bağ, geleceğe açılan bir imkân oluverir…Daha adil, daha hakiki bir varoluşun mümkünlüğünü her seferinde yeniden hatırlatan bir çağrıdır.