Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Aylak Adam, varoluşun, arayışın, bulamayışın, kaybedişin, tutunamayışın ve umudun kitabı.

Mehmet Zeki Demir
3 Ekim 2024
Image Description

Bir rüyanın başlangıcını nasıl bilemiyor sadece kendimizi içinde bulduğumuzu idrak edebiliyorsak romana da tıpkı böyle bir girişle C.’nin zihninde başlıyoruz ve o andan itibaren Aylak Adamın arayışına şahitlik ediyoruz. Tesadüfler sonucu geldiğimiz hayata yine aynı tesadüfler yön veriyor ve C. de kendini tamamen bu rastlantısallığa bırakmış durumda sürdürüyor arayışını. Arayış bir sevgi arayışı bir yoldaş arayışı… “Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!” sözleriyle de zaten dile getiriyor derdini C. O bir aykırı belki ayrıksı ama kendi deyimiyle tam bir aylak. Arayışı hiç bitmeyecek, bulacağına inanıyor ve karşısına çıkan her kadında B.’yi arıyor. Tesadüfler onları birbirlerine teğet geçirirken C. uğrunda kendinden ve her şeyden vazgeçebileceği tek kadını başka kadınlarda ve her yerinde aramaktadır yaşadığı şehrin. Annesi yoktur, onun yerine Zehra teyzesi vardır ve kahramanımızın çocukluğundaki bu Oidipal imgelemle açıklanabilecek psikanalitik durum neticesinde hayatına giren tüm kadınlara karşı mesafeli ve onlara bağlanmakta güçlük çekiyor olması teyzesine olan bu karmaşık duygularından ileri gelmektedir. Çocukken dizlerine yattığı teyzesi ona doğru eğildiğinde, kendisi daha büyük şeylerin gerçekleşeceğini umarken burnunun ucuna konan bir öpücükle hüsrana uğramış ve travmatik hallerle örselenmiş, hayal kırıklığına uğramış ruh, kendisini tamamlayacak ruhu arayışa koyulmuştur. C.’nin hayatına pek çok kadın girer ve hepsi yüzeyselliğin sığlığında boğulup giderler. C. için birer serap birer yanılsamadırlar. Teyzesine benzettiği şaşı kadını evine götürüp dizlerine yattığında kendisinden ona “Reçel kıvamına gelince indirirsin” demesini istemesi C.’nin aslında aradığının ne olduğuna dair önemli bir mesajdır.

C. toplumdan ve onu saran çürümeden, yapaylığı ve sıradanlığından da kaçmaktadır. Bunu kitabın pek çok bölümünde insanlarla kurduğu aslında kurmadığı diyaloglardan anlayabiliyoruz. Arayışlarından biri de huzurdur. Modern insan gibi bulduğunu zannettiği huzuru değil iliklerine kadar hissedebileceği gerçek huzuru. Yusuf Atılgan anlatısında genel olarak günümüz insanının çektiği içsel sıkıntıyı ve onun toplumla ilişkisini yoğun olarak işlemiştir. “Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.” cümlesi ile kişilerin toplumla ilişkileri hakkında varoluşsal sorgulamalar ve toplumsal bir eleştiri yapmakta. İşe yetişme telaşındaki insanları şu ifadelerle tasvir etmektedir “Pencerenin ötesindeki puslu yoldan geçen taşıtları tıklım tıklım dolduranlar, çelik takırtısının insan sesini boğduğu fabrikalara, derin, karanlık maden kuyularına gidiyor gibiydiler. Tıkanıktılar. Bezgindiler.” ve ardından C.’nin bir afişte gördüğü “Boş yere azap çekmeyin. Bir DERMAN için” cümlesi… Bu iki alıntı kitaptaki toplumsal eleştiriyi anlamamız adına önemlidir. Modern hayatın bireyleri nasıl birer makine dişlisi haline getirdiğini ve buna karşılık afişte yer alan DERMAN ifadesi bireyin içinde sıkıştığı hayata karşı dış dünyadan gelen bir slogan veya motivasyon gibi görünmesine rağmen romanın özündeki derin varoluşsal boşluk, sıkışmışlık ve huzursuzluk temalarına yönelik güçlü bir gönderme olarak öne çıkıyor. C. ve onun gibiler için hayatın anlamı ve huzur böyle basit reçetelerde bulunamaz ve bundan medet ummazlar. Onlara göre bunlar modern dünyanın insanları kandırabilmek ve sömürebilmek için uyguladığı basit numaralardır. Modern bir anlatım tekniğiyle aynı ifadenin kitapta birkaç kez tekrarlanması da imgelemi derinleştiriyor ve felsefi anlam bütünlüğünü tamamlıyor.

C. toplumun yapısına ve ilişkilerine karşı duyduğu derin memnuniyetsizlikle yalnızlığı tercih ederken, toplumun yapay hoşgörüsü ve yüzeysel birlikteliğini eleştiriyor. Kişilerin sürdürdüğü birlikteliklerin çıkarlarına uygun düşen, bir arada olma durumundan ibaret olduğunu söylüyor bize. Bu yapay ve zoraki ilişkilere karşı ideal ilişkiyi “sevişen iki kişinin kurduğu toplum” olarak savunuyor C. Çünkü ilişkiler kendi dünyalarında toplumsal hiçbir dayatma olmadan yaşandığında saf ve anlamlı kalabiliyor. Toplumun sözde, şartlara bağlı, sınırlı hoşgörüsü ve sınıra ulaştığı noktada başlayan ahlaki dayatmalar C.’nin toplumdan ve bireylerden kaçışının en büyük nedeni olabilir.

Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanında zaman ve mekân, C.’nin psikolojik durumu ile derin bir bağ içinde şekillenir. Romanın dört mevsime bölünmesi, C.’nin varoluşsal arayışındaki ruhsal değişimlerin simgesel bir yansımasıdır; mevsimlerin geçişi, onun içsel döngüsünde sıkışıp kalmışlığını gösterir. Zaman, lineer bir ilerleyişten ziyade, C.’nin sürekli aynı çıkmazda debelenen arayışını temsil eder. Mekânlar da, C.’nin topluma yabancılaşmasını ve yalnızlık hissini pekiştirir. Şehirde dolaştığı sokaklar, kafeler ve parklar, onun insanlarla dolu bir dünyada yalnız kalma durumunu somutlaştırır. C. için hiçbir yer gerçek bir sığınak olamaz, tıpkı hayali yerler gibi. Hem zaman hem de mekân, C.’nin içsel karmaşası ve tutunamayışını dışavurur; topluma uyum sağlamakta zorlanan C. bu dünyada kaybolmuş gibidir ve hiçbir zaman huzur bulamaz.

Tıpkı Sisifos’un sonsuz bir döngüde kayayı dağın tepesine taşıyıp her seferinde tekrar aşağı yuvarlanmasına rağmen bunu sürdürmesi gibi, C. de hayatta sürekli bir anlam arayışındadır, fakat asla aradığı şeye ulaşamaz. Bu arayış, bir yandan C.’yi yıpratıp umutsuzluğa sürüklese de, Sisifos’un kendi kaderine isyan etmeden yoluna devam etmesi gibi, C. de aramaktan vazgeçmez. Sisifos’un taşını her seferinde yukarı taşıması gibi, C.’nin arayışı da yaşamın anlamsızlığı içinde devam eder ve bu onun trajik ama dirençli varoluşunun temelini oluşturur.

Aylak Adam, Yusuf Atılgan’ın muhteşem bir şekilde uyguladığı bilinç akışı ve iç monologlarla, modern anlatım teknikleriyle, kurgusu ve karakterlerinin psikolojik derinliğiyle Modern Türk Edebiyatının mihenk taşı olmuş son derece özgün, üzerine söylenecek yazılacak çok fazla şeyin olduğu derin bir metin. Epifani Kitap Topluluğunda bu kitabı yeniden okumak bana çok farklı bir deneyim kazandırdı.

Aylak Adam’da James JOYCE’a dair yapılan bazı saptamalar,

Yusuf Atılgan – Aylak Adam”, Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu.”

James Joyce – Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi (İletişim – Çev. Murat Belge)”En fazla, kutsamasından kaçtıği dilenciye vereceği sadakayla kendine bir çeşit lütfu yorgunca kazanmayı umabilirdi.”

Bu cümle, Joyce’un eserindeki estetik ve dışsal sorgulamaları yansıtan bir örnek. Hem Joyce’un hem de Atılgan’ın eserlerinde, karakterlerin toplumsal normlar ve kişisel tatmin arasındaki çatışmasıyla ilgili derin gözlemler görüyoruz. Joyce’un cümlesinde dilenciye verilen sadaka, kişinin kendine yönelik bir “lütfu” olarak görülüyor toplumu nasıl algıladığıyla ilgili bir eleştiri sunuyor. Bu durum, Joyce’un sanat ve estetik arayışını sorgulayan perspektifiyle uyumludur. Atılgan’ın cümlesindeki “ucuza huzur satın alma” temasıyla karşılaştırıldığında, her iki alıntı da elde edilecek içsel ve toplumsal huzuru arama motivasyonlarını inceliyor.

Yusuf Atılgan – Aylak Adam“

Boş yere azap çekmeyin. Bir DERMAN için”

James Joyce – Ulysses (Norgunk – Çev. Armağan Ekici)

“Plumtree marka ezme et girmeyen ev nedir? Eksiktir.”

Aylak Adam’daki “Boşuna azap çekmeyin. Bir DERMAN için” sözünün, Joyce’un Ulysses’inde Leopold Bloom’un zihninde sürekli tekrarlayan “Plumtree marka ezme et girmeyen ev nedir? Eksiktir.” reklam sloganına çok benzer bir işlevi gördüğü çok açıktır. Her iki durumdaki reklam afişi, yüzeyde basit bir ticari mesaj gibi görünse de aslında karakterlerin varoluşsal sıkışmışlıklarına daha derin bir anlam katıyor. Ulysses’te ” Plumtree marka ezme et girmeyen ev nedir? Eksiktir.” sloganı, tüketim kültürünün ve modern hayatın yüzeyselliğini vurgularken, Bloom’un kişisel deneyimleriyle iç içe ironik bir şekilde tekrar eder. Yusuf Atılgan’ın da benzer bir şekilde Aylak Adam’da “DERMAN” sloganını kullanarak, modern dünyanın bireylerin içsel dünyalarına getirdiği geçici ve yüzeysel çözümlerin eleştirildiğini gözlemlemek mümkündür. İki yazar da bu tür sloganlarla, toplumun bireylere sunduğu yüzeysel rahatlamaları ironiyle sorgular ve romanın genişliğini arttırır.

Yusuf Atılgan’ın Joyce gibi bir modernist yazardan etkilenmiş olabileceğini gösteren bu benzerlikler, iki yazarın da insanın doğası ve toplumsal paylaşımlar üzerine benzer sorular sorduğunu ve romanlarında modern bireyin içsel yolculuğuna dair derin analizler ortaya koyduğunu gösteriyor.

Okuduğunuz için teşekkürler…

Toplamda - 1 yorum

Yeni bir yorum yaz
  • Abdurrahman çakmak
    4 Ekim 2024 saat 10:33 am
    /

    Güzel ve Zengin bir yorum yapmış görünüyorsun ,her şey den önemlisi bazı insanlar gibi kes kopyala yapıştır kültüründen uzak kendine has duygu ve düşüncelerini dile getirdiğin net bir şekilde görünüyor,bu işin yorum kısmı kitabı da gözden geçirip ana temayı görmek lazım ve son olarak biz/ler bu kitabın neresindeyiz. 💐

  • BİR CEVAP BIRAK

    Görüntü açıklaması

    Güvenli alışveriş noktası

    Hızlı ve güvenli ödeme