Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

2024 MARDİN BİENALİ VE MIHEME ABÊ

Gani Türk
14 Haziran 2024
Image Description

              Dan dan dan! Dalandan, dalamayandan… Sanatın şebeke suyundan, kimlik efendilerinden, kimliksizlerden! Kavramdan, felsefi sanattan, sanat felsefesinden, zamandan, zamansızlıktan, mekândan, mekansızlıktan! Zaman var ama mekân yok diyenden… Yok yok, zaman yok ama mekan var diyenden… Bu da olmadı; o zaman ikisi yok ya da ikisi de var diyenden, diyemeyenden! Ya da boş verelim anlamsal, kavramsal meseleleri, çook uzak görülen hayallerimize sımsıkı sarılıp onları önce yakınlaştıralım, sonra da düşlerimizin suretlerini resmedelim. Topluma görsel sanatın kaç bucak olduğunu gösterelim taş, beton, uzaklar… Bir de şaşalı bir açılış! Politik açılışlar gibi gösterişli olsun yoksa toplum talip olmaz, öyle alıştırılmış. Sanat, toplumunu arıyor, toplum da sanatçısını; beraber taziyeye gidecekler, taziyelere…

Yahu Mıheme Abi, birileri çıkmış “ Kimliksizlik, en modern, hatta postmodern bir erdemdir gibi şeyler söylüyor, hem de Mardin gibi bir Yukarı Mezopotamya diyarında. Tamam, üst bilinçli üstatlar, yoldaşlar ve dostlar; Mardinde her milletten köken, etken ve etkin yaşıyor, doğrudur ama sahip ve hak sahibi önce Mezopotamyalı olmalıdır değil mi? Sebep ve sonuç ne olursa olsun. Hayatın her alanında misafirlerine saygı ve hizmette kusur zaafı göstermeyen Mezopotamyalı(istisnalar kaideyi bozmazdı eskiden!), kusur ve ihmal de hak etmez.

Müzik, performans, sübliminal mesajlar, epistemoljik kopuşlar, heterodoks yaklaşımlar! Falan filan! Bir de epey şişmanca, belki de şişirilmiş masa başı demokratik, doğa, birey ve sanat dostu modası geçmiş sloganlar… Ama sen de bu oklu kirpi muhabbetinden azade değilsin ha, Mıheme Abi! Hatta Mardin esnafı da değil.

Sevgili Patagonyalılar; sanat, ‘sadece sanat içindir’ diyorsanız, o zaman sanatı ve sanatlarınızı neden biz topluma, neredeyse Mardinin her taş evinde sundunuz, sergilediniz? Yok, eğer sanat, ‘toplum içindir de’ diyorsanız, o zaman bu toplumun kültürleri, dilleri ve sanatı da var, zaten Mardin bu yönüyle nam salmamış mı? Mesele taş ise, taş her coğrafyada bir şekliyle var. Gönül isterdi ki Mardin Bienali tanıtımlarındaki alt yazılı açıklamalarda Mardinde konuşulan yerel bir dil de yer alsın. Bu dil de Mardinlilerin büyük çoğunluğunun konuştuğu Kürtçedir. Her nedense hayatın hangi alanında olursa olsun; sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal vb. konu kürdün diline, dilinin evrensel hak ve hukukuna gelince bütün evrensel ve demokratik sloganlar, anlamlar, kavramlar kaçacak delik arıyor. Bu eleştirim, serzenişim Kürtçeyi sahipleniyormuş görünüp bu mazlum dil üzerinde tepinmekten, rant devşirmekten başka hiçbir şey yapmayanlar için de geçerlidir. Wikipedia’nın İngilizce sayfasına göre Kürtçe genel olarak(tüm lehçeleriyle) dünya dil sıralamasında 1.2 milyon kelime ile üçüncü sırada yer alıyor, dünyanın en zengin sekizinci dili. Bu arada Arapça ve Süryaniceyi de hatırda tutarak. Türkçeyi hatırlatmama gerek yok kanımca, resmi dilimiz zaten.   

              Mıheme Abi, hatırlıyormusun, o günü,  Mezopotamyadan mezopotamyanın yakın aşağılarına yani ovasına bakıp bira içiyorduk, ben dördüncü biradan sonra uzak ve uzun bir of çekip gözlerimi kapatmıştım ve bir dakika kadar sessizlik denizinde yüzmeye başlamıştım; gözlerimi açtığımda göz gözeydik ve bana “Sana ne oldu böyle, nereye gidip geldin.” diye sormuştun, ben de “Antalyaya gittim, Akdenizi yuttum ve gelip yukarı Mezopotamyaya denizin suyunu kusarak boşalttım, Mezopotamya bir denize dönüştü.” demiştim ve sen bu hayalimi çok beğenmiştin, yazmaya devam ettiğin romanına eklemek istemiştin, ben de tamam demiştim, çok sevinmiştim ve gerçekten de bu hayalimi ovamızın kimliksizlik, haksızlık ve hukuksuzluk yaralarını da işlediğin ilk basımı yapılan romanına eklemiştin. Mezopotamyaya bir deniz, bir okyanus gözüyle bakmak, bakabilmek ve bu duyguyu, bu görseli sanatsal bir anlayışla işlemek çok hoşuma gitti, bu hayalimin görseliyle on bir yıl sonra karşılaştım  2024 Mardin Bienalinde. Yani hayalimin resmi ile karşılaştım ve çok sevindim. Buna rağmen biz Mezopotamyalılara dar bir gözlük layık görülüp uzaklar önerildi ya! Abi, zaman hem piç hem de fahişedir ya! Zaman ve imkân zaman ve mekân çok acımasız; külahı ters ve istediği şekilde giydiriyor veya giydirmeye çalışıyor insana.    

 Mıheme Abi, sen ne erdemli insanmışsın be! Yüzyıllardır kimliksizsin, yüzyıllardır kimliksizleştirilmişsin, yani kimliksizliğin ne anlamlar ve kavramlar barındırabileceğini hepimizden daha iyi biliyorsun, ama ne hikmetse kimliksizliğin özgürlük, eşitlik ve evrensellik olabileceğini çözememişsin, küstüm sana… Zamansızlığa ve kimliksizliğe ulaşabilmen için önce bir kimlik sahibi olman gerekmiyor mu? Kimlik sahibi olmayan bir insan veya toplum, kimlik sahibi olduktan sonra kimliksizlik erdemine ulaşabilen bir insanın veya bir toplumun psikososyal olgunluğunu veya özgürlüğünü algılayabilir mi? Abi, şu kimliksizlik virüsüne maruz kalmış dostlarımıza “Ben, yüzyıllardır kimliksizliğin ne zor ve anlamsız bir şey ve durum olduğunu yaşıyorum zaten.” diye sorsana… Bir de teklifini ver; ya onlar ilerlesin, ya da biz gerileyelim ki ortak bir zaman, mekân ve kimlikte buluşalım, ondan sonra da kimlikleri beraber çöpe atalım ama önce bize bir kimlik atfetsinler ki kimliksizlik erdeminin ne olduğunu algılayabilelim ve vazgeçebileceğimiz soyut veya somut bir elde’miz olsun. Lütfen bana diploma, teknik ve sanat sorma artık. Yapay Zekâ meselesine gelince, yapay zekâ da artık bir sanatçıdır, resim çizer, şiir yazar, beste yapar yakında anatomik olarak da bir parçamız ve ortağımız olacak. Bu yeni oyuna giren ortağa ne yorum getireceğimi hiç bilmiyorum, ama içim rahat çünkü yapay zekâ ile insan arasında daha epey zekâ ve enerji farkı var; beynimizin 10 ile 20 watt enerji harcamasını gerektiren görevler için yapay zekâ en az 20 megavat enerji harcamak zorunda yani yapay zekâ bir resim çizecekse veya bir beste yapacaksa bizden bin kat daha fazla enerjiye ihtiyacı var.

              Sanatı icat eden insandır, insan bir bireydir, yani sanat bireyseldir, bazen de bireycidir… Sanatçı, bireyci ya da taraflı da olsa zamandan ve mekândan bağımsız olamaz. Sanatçı, ürettiği her ne ise insana veya insanlara sunmaktan başka bir sunuş alanı yoktur, zaman mekân ve insan birbirinden bağımsız olamaz, bunun aksini iddia eden varsa gitsin öyküsünü veya resmini kuşlara, kedilere sunsun! İnsan pazarına çıkarmasın; pazara çıkarıyorsa bireysel sloganlar atmasın; yok, atsın atsın hatta atıp tutsun, hakkıdır.

              Yahu, yanlış anlamışım Mıheme Abi, kusura bakma! Mesele sanatın kimliksizliği, düzensizliği ve özgürlüğüymüş, “Kim ne bk. yerse yiyebilmeli meselesi…” Yani çağdaş, Postmodern mesele; belirsiz, göreceli, rastlantısal, zaman ve mekânın belirsiz olduğu güncel mesele… İyi de çağdaş sanat anlayışı denilen anlayışın binerce yıllık ömürlü Mardin taşının veya taş evlerimizin içinde ne işi var o zaman? Bize uygar, çağdaş ve anlam sanatını sözde öğretiyorlar ya da gösteriyorlar ve biz bir dünya markası oluyormuşuz!

Kültürel alanda geleceğimiz boğuluyor, boğduruluyor, yara bere içinde olan dilimiz ve dillerimiz üzerinde habire tepiniyoruz, yarayı ve yaraları doğru teşhisler koyarak pansumanlarına başlamak kimsenin işine gelmiyor artık, kültür ve sanat üzerinden hem canlı hem de cansız doğayı sömürme hırsı bir veba salgını gibi hem yakını hem de uzağı zehirlemiş durumda. Dile veya anadile tek tük yazarlar dışında beklenti içine girmeden hizmet eden yok, destek veren yok. İnsan yara bere içinde olan bir özneye veya nesneye destek çalışır, ama biz habire tepiniyoruz üzerinde, yani aslında köstek oluyoruz.

              Mıheme Abi!

              Bazı sanat ve kültür tayfaları Mardine gelip çağdaş, popüler vs. sanat kültürlerini ve çalışmalarını bize, bizleri küçümsercesine dayatacaklar, öyle mi? Ve en acısı biz yazar ve çizerler olarak ilk defa bir kola şişesi ile tanışmış birileri olarak rant ve çıkar peşinde koşan ne oldukları belirsiz birilerine itaat edip peşinde koşup onaylayacağız, öyle mi? Modası geçmiş bir tabirle söyleyeyim; “Düzenbaz” kavramı takıldı kafama, çünkü zaten bizleri kavramsal kargaşalarla uzaklara doğru yönlendirmeye ve yoğunlaşmaya çalışmıyorlar mı? Bu arada hangi coğrafyadan gelirse gelsin, hangi anlayıştan gelirse gelsin, hiçbir sanatsal anlayışa, girişime ve üretime karşı olmadığımı belirtmek isterim. Gereksiz, anlamsız ve yoz olmadığı sürece her üretimin başımın üstünde yeri var, ama inan ki meselenin üç boyutlu sanatsal ve düşünsel derinliği sana anlatıldığı ve gösterildiği gibi değildir.

              Coğrafik, tarihi, sosyolojik, psikolojik, ideolojik olarak yaşam alanlarımıza gelip bizleri yok sayarak sanat girişimli birer sanatsal mastürbasyon çekip gidecekler ve bu dilimizi, dillerimizi, kültürlerimizi ve tarihi gerçekliklerimizi hiçe sayarak bağımsız ve özgür bir kültürel sanat anlayışı olacak, öyle mi? Ama şu istatistik benim umudumu korumama yeterli oldu; resmi olarak Mardin Bienali bünyesine alınmayan bağımsız sergiler açan sanatçılarımız bienalden katbekat ziyaretçi çektiler, yerel duyarlılık anlamında sahiplenildiler, ben bu durumun canlı şahidiyim. Yani yerel hemşerilerimiz evrensel duygu ve düşünceleri adına kendi geleceklerini sermayelerine sermaye katmak pahasına taşlarımızı ve kültürlerimizi meze edip yerel veya işlerine gelmeyen genel sanatçılarımızı iplerine takmayacaklar, öyle mi? Coğrafyamızı ve coğrafyamızın değer yargılarını, dillerini, kültürlerini hiçe sayacaklar, öyle mi? Bize İngilizceyi getirmeyin, bizi İngilizceye götürün hocamlar! Dünya dili ya! Bu arada yapay zekâ dili evrensel bir sanat dili falan değildir, sanatın dili, üretimi dünyada baskın olan hegemonik bir dil olamaz, sanatın dili yerel dillerdir, bireysel bir tavırdır sanat, dili kendine özgüdür. Yapay zekâ dili şimdilik İngilizcedir, bu durum sanatın evrensel yüzü değildir ve olamaz, olmamalı yoksa sanat her diyarda aynılaşır, anlamsızlaşır. Bu durumda sanatçının gerekliliği ve varoluş sebepleri de ortadan kalkar, herkes boşa kürek çeker.

              Orda mısın Mıheme Abi?

Mardine sanatsal ve kültürel bir renk, bir zenginlik katacaksanız Mardinin renklerini bozmadan, kültürel yapısını dikkate alarak, saygılı kalarak yapmalısınız. Çünkü sanat ve kültür genel itibariyle bağımsızca üretim yapar, özgürlükçüdür, medeniyet ilkelerini rehber edinir. Medeniyetler Şehri Mardin de bu haklardan mahrum bırakılmamalıdır, çünkü Mardine kültür ve sanat getireceğim veya Mardini çağdaş, evrensel kültür sanatla tanıştıracağım derken Mardinin mardinliğini yok ederseniz veya yok sayarsanız işte o zaman “İnsana, doğasına ve coğrafyasına sanat adına gerçek zararı verirsiniz. Psikososyal, psikosiyasal, sosyokültürel, doğal!” Ne idüğü belirsiz grupsal veya sistemsel tavır ve davranışlar türü ne olursa olsun sanatın evrensel anlayışına da ters düşer.

Mardinin sosyokültürel, psikososyal, psikosiyasal, coğrafik, etnik vs. duruşuna, kavgasına, çırpınışına profesyönel hesaplamalarla, algı fırlamalıklarıyla müdahale ediliyorsa, bu vahim bir müdahale olur ve sebep olanları tarih af etmeyecektir. Dünyanın neresinde olursa olsun ne bilimsel ne de sanatsal açıdan bilinmedik hiçbir şey yok artık, yerel yazar veya sanatçı kavramı tarihe gömülmek üzere, o yapay zekâ denilen sözde evrensel dil veya alan yapay zekânın herkese ulaşma imkânı adına artık gereksiz ve atık bir kaledir dışlayıcı veya yok sayıcı davranışlar.  Dünyanın en ücra köşesindeki bir sanatçı bile bir anda bütün dünyaya kendini duyurabiliyor, yani hangi alanda olursa olsun elitist veya ben veya biz merkezli davranmanın bir numarası yoktur artık, kalmadı; o zaman neden 2024 Mardin Bienalinde yer verilmeyen sanatçılar yer verilenden daha çok? Peki, nereden gelmiş olursa olsun, sanatının hakkını verebilmiş bir sanatçının sanatını sergileyebilmek için yer bulamama gibi bir sorunun muhattabı kimdir? Neden?

Mıheme Abi!  

              24 saatlik bir zaman diliminde beynimiz bize 5-6 binlik bir anlam karmaşası sunuyor sinaps dediğimiz beynimizin elektriksel bağlantı kanaları sayesinde, hem de yapay zekada olmayan bir değişkenlikte ve yaratıcılıkta, böyle bir potansiyelin oluşturulması için ne kadar enerji gerekeceğini yapay zekacılar düşünsün.

              Biz, felsefenin, psikolojinin, bilimin, sanatın, taşın hürmetinin ve hikmetinin farkındayız,  yani taştaki gizemimiz pazarlık konusu değil artık. Dilimiz de, çok dilliliğimiz de, çok kültürlülüğümüz de pazarlık konusu değil; ola ki sübliminal eylemleriyle bizi ve bizleri sindirdiler! Yine de sorun değil, çünkü haklılıkta ve doğrulukta inat, kutsal bir kavgadır. Biz, doğru ve haklı bir kutsallığa ölümüne iman etmişiz bir kere… Böylesi bir iman kültürü yüzünden hep feda ve telef olduk Hep feda ettik kendimizi, ama yüzyıllardır bir türlü çare bulamadık ve çare de olamadık yok edici biat, çıkar ve hesap kitap yanımıza.

Taş yok mu, taş?

Sergileri gezerken dışarıdan bağımsız olarak katılan bir sanatçıdan şöyle bir serzenişe şahit oldum, “Yerel halk çok duyarsız!” bu noktanın sorumlusu yerel halkın duyarsızlığı değildir, bu duyarsızlığın sorumlusu, yerel halkı, yerel coğrafyayı, bölgesel ama evrensel ve dibine kadar çağdaş üretimleri yok sayan Bienal anlayışıdır. Halk bağımsız sergi adreslerini yeterince bilmiyordu, ama neyse ki “hangi sergi nerede” diye bir oluşum oluştu bu açığı kapatmaya çalıştı. Aynı alanda veya yakın çevrede bağımsız sanatçı arkadaşlara da yer temin edilemez miydi? Hakkı da iade etmek gerekir; Bienal sayesinde Mardinin taş evlerinin, otellerinin, konaklarının bir kısmı bağımsız sanatçılar sayesinde birer sanat atölyesine dönüştü, eyvallah.

Biz yüzyıllardır kimliksizliği dibine kadar yaşıyoruz Mıheme Abi… Hayallerimizde uzaklar her daim yakınımız oldu, ama bir türlü hayallerimizi yaşayamadık; bir bizlere takıldık, bir de sizlere… Sanatsal bir bakışla uzaklar, derken zamanın milyonlarca yıl gerisine gitmemiz gerekmiyor mu? Taş sanatının(silah) mucidi Homo Erectus’a… İleriye doğru gidersek tahmini olarak yüzyıl sonra yapay zekâ robotlarına(Homo Teknikus) toslamaz mıyız ve o zaman yaklaşık 300-500 bin yıl önce hala genlerini taşıdığımız ama onları Homo Sapiens olarak yok ettiğimiz Neendertal atalarımızın akıbetine uğramaz mıyız, ne dersin? 

Mardinde kültür ve sanat sadece Bienalle başlayıp Bienal ile bitmiyor. Atölyeleri ve üretimleri 365 gün boyunca devam eden birçok sanatçımız var ve 365 gün boyunca bir sürü taş mekânda birçok sergi, söyleşi vs. etkinlik oluyor, yani Mardin, ülkemizin neresinden olursa olsun her daim kültür, sanat, edebiyat üretebiliyor.

Sana bir sırrımı ve anımı anlatayım Mıheme Abi,

Nenem, okuryazar değildi fakat uzakları, daha da uzakları en ince detayına kadar çok iyi hatırlıyordu ve biliyordu ama ayağının dibini de çoğu zaman göremiyordu; düşerdi hep ve tepetaklak yerlere dağılırdı, biz bu halini hep erdemli bir duruma yorardık, meğersem mesele yaşlılık ve tecrübe imiş…

Bu bienal kafası ile Mardin Bienalinin geleceğini haber veren 2024 resmi Mardin Bienali ziyaretçi profillerinden, ama genelleme yapmadan,

“-Ben, İstanbuldan gelmişim, Ahmet Arif (otuzüçkurşun) kim?

-Tanımıyor musunuz?

-Hayır

-Ne iş yapıyorsunuz?

-Edebiyat öğretmeniyim

-Anladım!”

“-İstanbul Nişantaşında bir sanat galerim var, aaaa! Koçero siz misiniz?

-Hayır, ben bu serginin yaratıcısı ve sahibiyim. Koçero Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in bir şiiri

-Tamam, kalsın o zaman, iyi günler…”

Çağdaş sanat anlayışının modern müşterisi böyle kafalar ise yarının çağdaş sanat anlayışının vay geleceğine. Bin bir emekle üretilen yüzlerce esere yazık olur, olacak, çünkü bir kısmı ile bienale gelen insanlar bienal bahanesi ile Mardine mi  gelmek istediler yoksa Mardine gelme bahanesi ile bienale mi geldiler? Bilmiyorum!

Hadi Good By, misafirperver olduğumuz için adettendir, iki yıl sonra yine bekleriz, cidden bekleriz, sevinmiyoruz da değil, ama taş yerinde ağırdır derler ya! İşte ondan… Bizleri birer taş olarak görürseniz, taş olmaktan öteye geçemeyeceksiniz…

Taş yok mu taş ya da saz? Kambersiz düğün olmaz abi, onu hep hatırımızda tutacağız,

“Porê dayika min sor e

porê hevala min  sor e

paşika gulya bi more

şûştina xelkê çi zor e”

Bak, Mıheme Abi, gözümün ve zihnimin nurlarıdır bu tür sazlı, sözlü ve fırçalı çalışmalar, sen de her saza tel olma ama!

Bakın, Mehmet ve Mıheme abiler; özgür bir şekilde sanat sepet işleriyle beslenmeniz lazım ki bizleri de besleyebilesiniz fakat her şeye rağmen insana, hakka, hukuka, doğaya dair ise yaratılarınız veya bu sayılan evrensel değerlere düşman değilse emekleriniz, her zaman baş göz sünüz. Kevir di cihê xwede girane (taş, kendi yerinde, konumunda ağırdır, anlamlıdır…) û geyayê hevşê tehle (avlunun nimeti ’otu’ ekşidir! Avludakiler bilmez kıymetini, her zaman görünür ve elde edilirdir.)

Bakın, Mehmet ve Mıheme abiler, sizler birer filozof olabilirsiniz, meşhur olabilirsiniz, ben değilim. Ben, sadece bir düş ve düşün amelesiyim; başka hiçbir yapıya, güce ve mevkiye amelelik etmem ve başka bir işe de yaramam.

Ben, yerelin iktidarı veya iktidarın yereli olsaydım Mardinde Bienal vb. sanatsal etkinlikleri hiçbir gücün ve yapının etkisi altında kalmadan, herhangi bir yapıya yaslanmadan, velev ki yaslandım, ötekileştirmeden, Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek bu etkinlikleri yapardım veya yaptırırdım. Mesela paralel(bağımsız) sanatsal çaalışmaların konaklama ve beslenme ihtiyaçlarını karşılardım, hatta sergilenmeye değer çalışmaların sunulma adreslerini de ben ayarlardım. Bu hizmetlerimi Bienalin sanatsal çalışmaları için de sunardım. Ben Bienal olsaydım, uzaklar adına yakın çevreye, doğaya ve sanata daha kapsayıcı, kucaklayıcı olmaya çalışırdım. 

Mardin Bienali dolayısı ile sanatçısından ziyaretçisine; şehrimize gelen herkes hoş geldi, sefa getirdi, renk kattı. Biz, renkleri ve renklilikleri oldum olası sevmişiz. Tabii ki hatalar, ihmaller, eksiklikler olacak, her zaman olabileceği gibi.

Not: Uzaklık çeşitleri,

Attometre, femtometre, pikometre, nanometre, mikrometre, milimetre, metre, kilometre(1000 metre bir kilometredir.) Mesafe, biyopsikososyal bir ölçüttür ve hepsi matematikseldir; hayal, tual, resim, heykel, artı eksi, iyi kötü, doğru yanlış,  vb. Hepsi teknik, duyusal ve duygusal açıdan matematik bilimine bakar. Zaman, sadece bir oyuncudur, asıl oyunun bir bileşeni… Ne cevherler, cengâverler vardı, henüz yoktular, vardılar ama yok oldular… Attometreyi bilmeyenin, kabul etmeyenin veya dışlayanın kilometreyi bilme gibi bir şansı yoktur, başka bir hesabı vardır; eğer başka bir hesap yoksa sunulan kavramların ve yapılan eleştirilerin altı doldurulmalıdır yoksa düttürü dünya demek işin en kolayıdır, herkesin bir sazı, bir sözü, bir fırçası vardır artık ve bunu dünyaya duyuracak bir zekâsı veya yapay zekâsı da vardır.

Not: Görsel çizimi Mehmet A. Başkurt tarafından Gani Türk’ün Cennettin Havarileri adlı romanı için çizilmiştir.

Önceki makale KÜRESEL SORUNLARA SANATSAL BİR BAKIŞ  – MARDİN BİANELİ VE ÖTESİ
Sonraki makale Aşkın Tanımı

Gani Türk

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur. 2001 yılında yayınlanmaya başlanan ve yayını iki yıl süren Ütopya Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nin kurucusudur. Daha önce Söylem, Damar, Ütopya, Roman Kahramanları gibi edebiyat dergilerinde şiir, deneme ve yazıları yayınlandı. Yayınlanmış “Cennetin Havarileri, Zamansız ve Hazan Kıyısında Aşk” isimli üç romanı mevcut.

BİR CEVAP BIRAK

Görüntü açıklaması

Güvenli alışveriş noktası

Hızlı ve güvenli ödeme