Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Aşkın Tanımı
Tüm uygarlık boyunca hayatımızın vazgeçilmez parçası olan ‘aşk’ hakkında neler biliyoruz? 1970’lerde sosyal psikolojinin önemli bir konusu olan aşkın genel bir tanımını yapmak zordur. İnsan davranışlarını etkilemesinin yanı sıra kökeninin ne olduğu, nereden geldiği ve kendi karmaşık doğasıyla birlikte tanımını yapmamız pek kolay olmayabiliyor. Günlük hayatımızda çok sevmek anlamında kullanılmaktadır. İlk insandan beri yerini ve önemini koruyan aşk; edebiyata, kültüre, bireye, sosyal topluluklara kısacası hayatın her alanına değebilmiştir. Tabiata baktığımızda aşk kavramının bir boyutunu evrimsel bakış açısında görebiliriz. Bu açıya göre aşk insanların başarılı üremelerine yardımcı olan bir mekanizmadır (Atak ve Taştan, 2012). Doğada nesli devam ettirme, uygun eş bulmak için çeşitli yöntemler deneme hayvanlar aleminde de görülebilmektedir. İnsan bilişsel yönden biraz daha gelişmiş olduğu için bu kavramın yanına başka tanımlar ekleyebilmektedir. Bu yaklaşıma göre aşk; bağlanma, evlilik ve eş seçiminde önemlidir.
Aşık olduğumuzda genelde çoğumuzun yaşadığı fizyolojik durumlar benzer olabilmektedir. Fisher (2004) yaptığı çalışmalarda hipotalamustan salgılanan kimyasalların beynin hipofiz bölgesine mesaj ilettiğini ve bu mesaj sonunda hormonların kana karışmaya başladığını bulgulamıştır (akt. Atak ve Taştan, 2012). Bu aşamadan sonra cinsellikle ilgili hormonlar salgılanabiliyor. Vücudumuzda farkında olmadığımız ve anlamlandıramadığımız değişimleri adrenalinle devam ettiriyoruz. Adrenalin aşığın kalp atışının hızlanmasına ve terlemesine; dopamin ise aşık insanın sevdiğinin aklından çıkmaması ve ona büyük bir tutkuyla bağlanmasına neden olan hormonlardır (Atak ve Taştan, 2012). Yani aşık olduğumuz kişiyi aklımızdan çıkaramayışımızı dopamine borçluyuz. Bu evrede mutluluk hormonu dediğimiz serotoninde bir azalma meydana geldiğini ve beynin obsesif kompulsif bir hal almaya başladığını görebiliriz. Kısacası takıntılı saplantılı olma durumu yaşanabiliyor. İlişki dinamiğine bağlı olarak her ilişki hem beynin bu kimyasallarına hem de kişilerin karakter özellikleri ve beklentilere göre değişkenlik gösterebilir.
Fakat bu kavramı bana göre en ilginç kılan durumlardan biri Murphy Kanunlarıdır. Çünkü aşk doğası gereği kaotiktir ve böyle kaotik duygulardan oluşan aşk kavramı, en sonunda murphy kanuna yenik düşecektir. Bu kanun Amerikalı mühendis Edward Murphy tarafından başarısızlıklar ve hata kaynaklarının kaotik yapısı üzerine ortaya atılmıştır. Kanun adı alsa da daha çok özdeyiş denebilecek yapıdadır. Bu kanunda en dikkat çekici yan olaylara tersten yaklaşmasıdır. Bu kanuna göre kaos ve karmaşıklık düzenden daha olası, bir şeyin olma olasılığı isteme olasılığı ile ters orantılıdır. İlişkilerde çözüme kavuşmak için konuşulan sorunlar muhtemelen yeni bir sorun yaratır ve çok istenilen şeyler genelde gerçekleşmeyen şeyler olur. İlişkilerde yaşanan dengesizlikler bir dargın bir barışık olma halinde de murphy kanunundaki şu söz oluşur : ne zaman bir şeyden vazgeçseniz vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir. Çünkü bu kanun ‘her şey yolunda gidiyorsa orada bir terslik vardır’ ifadesini savunmaktadır. Siz çok iyi bir ilişki sürdürürken gelir sizi kaosa sürükler ve ilişkinizi bazen içinden çıkılmaz bir hale getirir ‘Bir şeye ulaşmak istediğinizde ve ulaşamayıp umudunuzu kestiğiniz anda bir yerden bir şekilde size gelir ’ Murphy istekler konusuna şu şekil devam eder; ne kadar beklersen bekle, istenmediği zamanda gelecektir beklediğin şey. Çünkü bu kanuna göre yaşam, siz başka planlar yaparken olan şeydir. Planlı ve düzenli aşk hayatı kurmaya çalışsak da en sonunda kaos gelip o planları düzeni dağıtacaktır. Hayatta güzel olan her şey ya illegal ya ayıp ya da şişmanlatıcıdır. Aşk bu üç kavrama da tarih boyunca uğramıştır aslında.
Tüm bu karmaşıklığın ortasında yine de aşka tanım cümlesi kuracak olursak aşk, ayağı yere sağlam basan bir varoluş çekimidir. Kaosun ortasında dengede olmaktır. Uyum sağlamaktan ziyade bir olma durumudur. Aşkın zor evrelerine ve çektirdiği acıya rağmen insan yine de aşık olmaktan vazgeçmez. Aşık olmak sadece bir kişiye duyulan duygu olmayabiliyor. İnsan doğaya, Tanrı’ya, evrene, doğaya da aşık olabilir. “Başucumda bir sen varsın bir de evren” diyen Can Yücel, “Bana seni gerek seni” diyen Yunus Emre, “ Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” diyen Adnan Yücel, “ Yokluğun cehennemin öbür adı” diyen Ahmed Arif ve daha niceleri gibi kainattaki son nefes, son insan bitene kadar aşk var olacaktır. Çünkü ‘Yalan dünya yarsız olmaz’.
Kaynakça
Atak, H. ve Taştan, N. (2012). Romantik ilişkiler ve aşk. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4 (4), syf.520-546.