Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Zihinsel Denemeler-1 – Sessiz Yankılar
Her yeni sorun, eski bir sorunun başka bir kılığa bürünmüş hâlidir; her çözüm ise yalnızca bir yankının yeni bir adla çağrılmasıdır. Tarih maskelerle oynar; fakat derinlerde hep aynı sessizlik yankılanır. Zihin, varoluşun sonsuz yankıları arasında bir anlam bulmaya çalışırken kendini sürekli yeniden inşa eder. Ancak her denemede, derinlerde yatan o sarsılmaz ve erişilmez öz, sessiz bir muhafız gibi yolunu keser. Bu, bir bilmecenin farklı yüzlerle karşılanması gibidir. İnsan, bu sessizlik içinde acıya farklı isimler vererek onu evcilleştirmeye çalışır; çünkü bilinir ki hiçbir sıfat, o değişmez yarayı örtmeye yetmez. Acı her zaman aynı kalır; fakat her çağ, onu yeniden anlamlandırarak farklı bir ışıkta sunar.
Acının değişmeyen doğasına rağmen birey, kendi ıstırabının eşsiz olduğunu düşünerek avunur. Bu avuntu, acının bir tür armağan gibi sahiplenilmesini sağlar. Böylece acı hem bir yük hem de bir bağlılık hâline gelir. Her yara benzersiz görünür; ancak bu, kelimelerin büyüsünden başka bir şey değildir. Zihin, acıyı tanımlamak ve ona anlam yüklemek için titizlikle sıfatlar yaratır. Fakat bu sıfatların ardında hep aynı derin boşluk vardır. O boşluk, yalnızca sessizlikle örtülmüş bir hakikattir.
Sıfatlar, ilk başta büyüleyici bir dünyanın kapılarını aralar gibi görünür. Ancak zamanla çözülür, incelikle parçalanır ve insan, onların ne kadar sınırlı olduğunu fark eder. Mekânın, zamanın ve ıstırabın sonsuz olduğunu söyleyebiliriz; fakat bu sonsuzluğu tanımlamak için elimizde yalnızca birkaç kelime vardır. Sonsuzluk bile düşüncenin dar kalıplarında bir şekle bürünmek zorundadır. Zihin, bu kelimelerin temelini kazdığında orada yalnızca bir boşlukla karşılaşır. Bu boşluk hem korkutucu hem de kaçınılmazdır.
Peki, ya sıfatlar ortadan kalksaydı? İnsan, kelimelerin gölgesinde var olur; ancak bu gölgenin yetersizliğini hissettiğinde sessizlikle yüzleşmek zorunda kalır. Tanrı bile insan zihninde yalnızca ona yüklenen sıfatlarla varlık kazanır. Bu sıfatlar her döngüde yeniden üretilir ve değişir. İnsan ise kendi düşüncelerini haklı çıkarmak için mutsuzluğunu sıfatlarla süsler. Ancak sıfatlar da tükenir. Bu tükenişle yüzleşen kişi, ardında yalnızca sessizliğin boşluğunu bulur.
Zihin, bu boşluğu doldurmak için sürekli anlam üretir. Kelimeleri yeniden canlandırmaya, parlatmaya çalışır. Bu çaba, varoluşu bir düzene sokma girişimidir. Ancak bu düzen bir yanılsamadan ibarettir. İnsan, kurduğu sistemin cazibesine kapılır; fakat bu düzen, ardındaki derin sessizliği gizleyemez. Nihayetinde her çaba tükenir. Her anlam, sessizliğin kaçınılmaz kucağında yok olur.
Düşünceler kelimelerle sınırına ulaştığında, hislere ve anlamlara yüklenen değerler yavaş yavaş yıpranır. Bir zamanlar parıldayan ifadeler artık yorgun ve anlamsız birer kabuğa dönüşür. Bu kelimeler, bir zamanlar canlılık taşıyan; ama şimdi yalnızca geçmişin solgun yankısını yayan izler gibidir. İnsan, bu solgunluğu gizlemek için kelimeleri süsler, yeniler; fakat her süsleme çabası, kelimelerin yetersizliğini daha da belirgin kılar. Sonunda birey, kendi yarattığı anlamlar içinde kaybolur. Ne geçmişin yankıları ne de kelimelerin süsü onu sessizlikten kurtarabilir.
Sonunda, zihin kendi boşluğuyla yüzleşir. Bu boşluk, kelimelerin ötesinde karşılaşılan en saf hakikattir: Sonsuz bir huzursuzluk ve sessizlik.