Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
SOKRATES’İN SOKAKLARI ZIRTAFİSKOSLAR VE ÇAĞRIŞIMSAL FISILTILAR
Bulunduğunuz mevki değil; nefes alıp verdiğiniz sokak, cadde, mahalle, şehir, devlet önemlidir sevgili kadim insanlar ve zırtafiskoslar. Hayata ve anlama dair, hatta sanata dair her ne meziyetiniz veya gücünüz varsa ve de eğer pusu kuran bir zihniyetiniz varsa; o da değil! Hayvanın ve hayvan insanın bulunduğu her yer ve her zamanda pusu kültürü ve tecrübesi tabii ki iş yapar ve yapmıştır maalesef. Elinizdeki kalleşçe formüller veya edinip devreye soktuğunuz zihin ve çıkar oyunlarıyla bizlere üst perdeden baktığınızda; son perdede altta hiç kimsenin olmadığını sonunda göreceksiniz; kendilerini zeki zanneden hayatın fakirleri ve sefilleri dışında. Bu tabaka da aslında çaresiz ve takatsiz bir şekilde sokaklarda gezer ama Büyük Sokrates’in “Sokak Felsefesi” ni de piç etmektir hedefi. Kendilerini hayatın ve sanatın sokaklarında artık efendi zannedenler sokaklara çıktıklarında çıkmaz sokaklarda bile fikren ve zikren kayboluyorlar, öyle bir narsistleşmişler ki çıkmaz sokaklardan bile çıkabileceklerine inanmışlar. Eli kalem tutanlar, bir çeşit diploması olanlar ve tüccar kafalılar! Ömrü, zihni ve duruşu artık küflenme demlerinde olan öngörüsüz tarih ve felsefe bilicileri… Güç dediysem, kaba ve özünde cahil olan bir güçten bahsetmiyorum, gücünü erdemden alan asil ve uygar bir güç anlayışından bahsediyorum sevgili okur. Kaba güç, karanlıktan ve cehaletten beslenir. Yumuşak güç ise aydınlıktan ve erdemden beslenir. Söyle de bir durum var; kaba güç tamamen vahşileşince de, “Dinsizin Hakkından İmansız Gelir.” mekanizması devreye girebilir.
Çıkmaz sokağın çıkışı dönüştür! Dönek olmamak için girmemek lazım.
Sokak! Yık ve del ve geç! İnşaat, beton, sessizlik, suskunluk! Sonrasında çaresizlik, pişmanlık ve mutsuz son… Söylemeye dilim varmıyor ama Sokrat’ı sokaklarda sen yalnız bıraktın sevgili sokaktaki kardeşim! Öyle kardeş falan da değiliz ama bu durumda ve bu konumda, sözün gelişi işte. Sokrat, sokrat kaldı, sokak üzerine düşeni yaptı ama sen! Ne enflasyon vardı o zamanlar ne de makarna ama sokakların algılara, inanç ve ideolojilere kanmaması için yani aslında düz insanın yamuk ve tilki insana kanmaması için üstadımız daha binlerce yıl önce Homo Sapiens’i uyarmıştır.
Sokağa çık, öyle mahzun çıkma, başın dik bir şekilde çık, Sokrat’ın erdemi, insaniliği ve cesaretiyle buluşacaksın. Sana inanmış sokağın başını eğdirme, seni sen yapan sokaktır…
Hile, yalan ve sonuç olarak elde var olacak olan açlık, yok sayılma, hakkın, hukukun! Yapma, ahını alırsın herkesin ve her şeyin.
Ben Sokrat, “Haksızlığa uğramak haksızlık yapmaktan iyidir.” Aha! Kafam karıştı biraz Sokrat Amca… Ben, Sokrat; “Aklınızda olanları hayata geçirecek kadar yüreğiniz yoksa ömrünüz cesaretli insanların dedikodularını yapmakla geçer.” Hah! Şimdi aklım rayına oturdu, ne bal tatlısıydı çocukluğumuzdaki naneli o delikli şekerler? Çılgınlar gibi sevinirdik, belki de beynimiz şeker aldığı içindi, beynimiz saniyelik olarak şeker ‘glikoz’ enerjisi istiyor ya, ama Sokrates Amcanın sokak şekerleri yoktu, şekerden de şekerli anlam dolu cümleleri vardı. Biz, her dönemde şekeri seçtik, beynimizi, hafızamızı, gözümüzü, böbreğimizi, derimizi, sinirlerimizi felç eden söylemi; kulağa hoş gelen suni şekerli kafaları seçtik ve betonlara çekildik; daha doğrusu beton kafalıların çimento ve demir projelerine gülle oynaya onay verdik; yüzyıllarca, bin yıllarca. Sokak, köy, toprak, mutluluk…
Gelen gitmek istemedi ve sonunda kirlendi ve kirletti.
Ama Sokrates Amca, belki de yeğen veya kuzen amca; cesaretli insanlar zamanın bedeli ne olursa olsun sağa sola kıvırmadan cesaretlerinde dik dururlar değil mi? Gerçekten cesur olanlar yani.
Özgür ve organik sokaklarda bütün çocuklar şendi, bütün çocuklar güvendi, güvendeydi… Bütün büyükler korkmadan, çekinmeden fikrini söyler; zikrini yaşardı. Birileri geldi yattığı ve yatırdığı pusular adına doğru ve herkese hak cümleler sarf etti, herkes kandı ve sokakta kim ve ne varsa telef oldu; Sokrat’ın sokakları da güme gitti, sokaklar da güme gitti. Sokaklar açlıktan, yalnızlıktan ve ümitsizlikten dolayı boşa verdi, boşaldı. Binyıllardır böyleydi.
Topraktan yeşerdik su eşliğinde, sonsuz toprağımıza döneceğiz; beton, demir hep dünün çocuğu kalacak, bir ömürleri var çünkü.
Dün bugündür belki, belki de yarın ya da belki de bugün de bir çeşit dündür aslında,
“insanları temel ihtiyaçları ile meşgul edersen, kaybettikleri özgürlüklerini unuturlar.” deyince Jose Saramago; Sokrates, “Kimseye bir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.” diye bir sokak şekerlemesi yaptı gezdiği sokaklara seslenerek.
Sokak, tarih boyunca hep karışık ve karmaşıktı zaten; yalan, dolan, ihanet, zulüm ve yatılan pusu güzellemeleri; her dinden, her düşünceden.
Sokağa sarıl! Tıpkı SOKRATES gibi! Ve yığınlara şu sözleri haykır, “Asıl özgürlüklerini kaybetmemeleri için temel ihtiyaçlarını algı oyunlarıyla unutturmaya çalışan gaddar ve hain oyuncuları deşifre et.”
Anlat ama!
Anlat ve itiraz et! Yoksa hep dilenci durumunda bırakırlar seni!
Ve sana güveniyorum diye beni satmaya, ihanet etmeye kalkışma! Beni yedirdiğin an sonraki yem sensin.
Gerçekleri bedava anlatma, sokak seni üçkâğıtçı ve soldan bir terörist sanır! O zaman yalanları parayla satan ve sattıran ve seni yönetmesini istediğin, güvendiğin fakat satıldığından haberin olmayacak şekilde kallavi bir yumruk yersin sağdaki güzellemelerden. Eyvah! Beynim yine kovuğundan çıktı; kaydı, aktı, dağıldı. Sağdan sola kaydım, soldan sağa kaydım, habire kayıyorum, kaydıkça görüyorum, abov! Yaşamın sağı solu da benimle kaymış, yön yok, hedef yalan dolan ve çıkar.
Bir omurgan olsun,
Bir iddian olsun,
Bir hedefin olsun,
Bir vicdanın ve ahlakın olsun…
Biraz da eğer bir değer yaratmışsan değerine sahip çık mirim, ucunda yokluk ve yok sayılmalık ta olsa diren be gözüm. Zamane piçlerine geleceğini ve hakkını yedirmemeye, kaptırmamaya çalış.
Zihinsel fırtınalardan çekinme; belki de doğru, haklı ve özgür denizlere açılırsın.
Var olmak ve sokağın yazgısına ortak olmak için çabalamaya devam et ömrüm.
Halen geç değildir ama unutma, düşün ve düşlediğin kadarsın yani sokağın seni anladığı kadarsın; tıpkı edebi ve zihinsel potansiyeli ne olursa olsun yayımladığı kitabı her ne ise okurun o kitabı anladığı kadar olduğu bir yazar kadarsın.
Zamansız bir şekilde üstten bakarsan; altta kalırsın… Hayda! Ne diyorsun lan çelişik? Kendime diyorum abi! Bana ne yoldan çıkarıcı algı eşkıyalarından!
Yaşadığınız hayat, konfor veya sefaletin tek sorumlusu sizsiniz yani kendiniz, çünkü Sokratesin sokağını alaya aldınız, takmadınız, anlamak istemediniz; hep hayali ve çekici nutuk cambazların cambazlıklarına kandınız. Sorgulamazsan sorgulatmazlar.
Hayat, zaman, geçiş ve son pişmanlık! Bir de aşk saplantısı! Ha, temel ihtiyaçlardandır bu saplantı, vazgeçilmezdir de fakat aslında öyle de değildir, ayrılıklar ve ayrışmalar çığır gibi patlama noktasında; sebep çoğul failler ve sebeplerdir, bu sonuçlar da sokağın tercihleri sayesinde meydana gelmiştir maalesef. Beni pişman ettin aşkım, her gerçek aşkın yazgısı gibi… Kaba güç aşkı da öldürür!
Son pişmanlık hakkını kullandığında Sokrates sana sokağın kapısını kapatacak; un mamülü spagettiye, makarnaya bile ulaşamayacaksın, kesmek zorunda kalacaklar damla damla akıttıkları dirhem dirhem yaşam kırıntılarını; biliyor olman lazım; buğday dişlerimizin düşmanıdır ve bu tehlikeyi Mezopotamyaalılar başımıza musallat etti; dişlerimiz çürümeye başladı ama yerleşik hayat için de depolanabilir bu enerji kaynağı gerekliydi, teşekkürler Zagroslular; hiç de iyi etmediniz.
Buğday, enerji, yerleşik hayat, çevreye açılma, istila…
Semavi dinlerin kök tarihi en fazla eksi 7500 yıl, Göbekli Tepe en az eksi 12 bin yıl! Sevgili Sokrates! Biz hangi tarihi, hangi sokağı baz alalım şimdi? “Sokak Sokratestir, Sokrates sokaktır” diyoruz ama yaklaşık 2500 yıl önce Atina sokaklarında insanları ahlak ve erdeme davet ederken yaklaşık 2500 yüzyıl sonra ki dönüşüm ve gelişimleri hesaba katmadın veya hesap etmedin haliyle. Yapay Zekânın ilerleyişinden vazgeçtim ama özelleştirilmiş ve artık temel ihtiyaçların başında gelen elektrik kullanımında özel şirketlerin kullanım kotası dolup fatura iki katına çıksın diye ayda bir ödenen fatura okuma süresini otuzbeş güne çıkarmalarına ne dersin? Tabii, 2500 yıl sonra ne diyebilirsin ki, ama ben hala seni anlıyor ve kutsuyorum. Haberin olamaz artık; piç ve soysuz bir dünya var senden 2500 yıl sonra. Leblebi diye mercimek yutturuyorlar muktedirler; yine de şükür diyoruz yeminle, ceviz de bizimdi oysa leblebiden de büyük! Bu arada felsefe ve erdem Mezopotamya çocuklarının icadıdır; öyle kuzenler, Yunanlıların falan değil! Gılgameş…
La! Konu nereden elektriğe, yapay zekâya falan! Konu, Bertolt Brecht mirim! Yani konu, havada, karada, denizde ve şehirde adalet ve ahlak…
Alo! Ben, Gılgameş, MÖ: 1600
Alo! Ben Demirci Kawa, MÖ:2500
Bugün, dün, uzak geçmiş, çook uzak geçmiş, geçmişimiz; çok uzatma la! İşçi robotlar greve gidebilir…
Sevgili Üstad; hani, “Piç Kuruları!” veya “Geri Zekâlı!” dediğimiz karakterler var ya! Senden 2000 yıl sonra böylesi otlar türedi, aslında hep vardılar… Ve böylesi bir zaman veya zamansızlık yüzünden çekirge istilasına maruz kalmış durumdayız, ahlak ve erdemi yok etmeye yeminliler…
Vaz geçiyoruz ve yok oluyoruz algısı hesabında biz yok değiliz…
Ben, sokak felsefesinin efendisi ve fedaisi ‘Sokrat’ ım yeğenim, “Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet.”
Alo! Sesim uzaktan geldiği için anlaşılmıyor galiba, Ben Homeros’un dayısı Gılgameş! Homeros’a bilgi, süt ve tekerlek gibi hediyeler göndermiştim İstanbul Boğazı üzerinden. Hatta Lidya parası göndermiştim. Homeros, “Sen nankör bir bilgesin, epik bir dilde yazdığım romanımı da göndermiştim; oralı olmadın ama istersen soydaşın olan Ksenophon’ a sor Zagrosları.”
Alo! Çook uzak zamanlardan aradığım için sesim gelmiyor olabilir! Ben Demirci Kawa, hepsinin kralıyım, adalet ve ahlak için bütün oğullarımı zulme feda ettim. Daha güçlü ve anlamlı bir bedel ve felsefe var mı?
Alooo! Ben Mezopotamyalı Celinos Hekim! Yani Bijişkê Celinos. Kavga etmeyi bırakın, uzlaşma kültürü hayatın nimeti, kudreti, ödülü ve huzurudur.