“YAZMAK, HAYATIN ZORBALIĞINA İTİRAZDIR”
Adnan GERGER: Yazarın asıl gücü edebiyata bakış açısından ve onu nasıl algıladığından oluşturduğu biçiminden gelir. Bu biçim, düşünsel yazgının kalıplarını kıran biçimdir.
Adnan Gerger’le Zamansız Dergi adına, e-posta yoluyla röportaj yaptım. Bu röportajı çok önemsedim. Çünkü bu röportajı değerli kılan yaşadığımız bu günlerdi, koşullardı. Saygın olmanın onurlu bir duruşun edebiyatın ötesine geçtiği bu son günlerde, yaşanılan bunca tartışmalara inat böylesine bir röportaj yapmak elbette çok değerlidir. Adnan Gerger’i yıllardır edebiyatta nitelikli duruşuyla ve ödün vermeden yapıtlarını üreten bir yazar olarak tanıyoruz. Adnan Gerger, edebiyatta kalıcı ve bu camiada az bulunan isimlerden biri. Sadece düşünsel ve yazınsal emeğiyle değil, aynı zamanda yazma hevesinde olan edebiyat tutkunlarına ve okurlara karşı tutumu da onun kalıcılığını sağlıyor. Onu farklı kılan diğer özelliklerinin arasında kişiliği, yazdıklarında savunduğu değerlere gerçek hayatında da sahip çıkması geliyor. İyi okumalar. Gani TÜRK
- Edebiyat, insanoğlunun psikososyal hayatında herhalde en önemli ihtiyaç veya insanın vazgeçilmezidir. Siz neden yazıyorsunuz?
Adnan GERGER: Yazıyorum çünkü yazmayı bir etkinlik olarak özümlüyorum ve inanıyorum. Bu etkinlik, özgürlüğe sahip çıkılmasında kitlelere yönelen ortak estetik değerlerinin yaratılmasının inşasıdır. Aynı zamanda hayatın zorbalığına ve dayatmasına karşı bir itirazdır yazmak. Yazmayı istemem, hayatın bu baskısını ve hükmetmesini kabullenenlerin toplumsal ve bireysel bilinçten yoksun oluşuna, temsil ettiği insanın kendisinin inkârı anlamına bir farkındalık amacını da taşır.
- Bence ülkemizde edebiyat okuyanlar azalıyor ama yazanlar çoğalıyor. Böyle bir durum varsa edebiyatın/yazarın geleceği nasıl şekillenecek veya durum tersi ise yazarı ve okuru nasıl bir gelecek bekliyor.
Adnan GERGER: Yeni yayınlanan kitaplarca kanıtlanan sorunuzun içeriğindeki var olan bu sorun, maalesef edebiyatı son yıllarda çepeçevre kuşatan bir sorun olarak biliniyor, zaten. Burada bu sorunun bence tehlikeli hale gelmesi karşımızda heyula gibi durması değil, onun çözümsüz gibi görünmesidir. Bu sorunun yanıtını aslında tek bir kişi verebilir o kişi de ‘nitelikli’ okurdur. Bu soruya verilecek tüm yanıtların şifresi onda. Ben bu sorunun geleceğine ilişkin yanıt vereyim. Sırtımı Roland Barthes’e dayararak rahatlıkla söyleyebilirim ki bu coğrafyada ne yazık ki artık her “yazan”, “ yazar” değildir. Ki bu tanımıma istediği yayınevinden çıksın, istediği kadar satsın, tüm bu kriterleri de içine katıyorum. Yazarın asıl gücü edebiyata bakış açısından ve onu nasıl algıladığından oluşturduğu biçiminden gelir. Bu biçim, düşünsel yazgının kalıplarını kıran biçimdir. Bunu gerçekleştirmek ne yayınevinin belli yayınlama kıstaslarından geçer ne de yazarın popülist tavırlarından ve yayınevine göre yazmasından geçer. Özce söylemeliyim ki, edebiyatın geleceğini belirleyen politik ekonomisinin tekillik şartını ancak yazarın ve okurun nitelikli ve donanımlı yaklaşımıyla mümkündür. Gelecek konusunda bu nedenle karamsarım ya da iyimserim diyemiyorum. Çünkü Antonio Negri’nin dediği gibi, “Yaşamın kendisini ürettiği her yerde sanat yaşamı kuşatır.” Sanatsal yaratım hakiki bir doğuştur. İşte bu doğuşun gerçekleşmesi bu coğrafyada yaşamın kendisini nasıl üretebileceğini bilemiyorum. Bu röportajı okuyacakların bilmesini istiyorum ki yanıtıma yazarın para ödeyerek kitap basmasını söz konusu dahi etmedim. Bunun üzerine konuşmak vakit kaybıdır.
- Özellikle genç yazar/yazan arkadaşların daha az okuyarak daha çok yazmaya çalıştıklarını düşünüyorum. Özellikle sanal medyada okumadığı kitap veya yazıyı beğenmesi ve daha sonra bile okumaması yazarın/yazarlığın geleceği ile ilgili yazmaya çalışan biri olarak beni hem düşündürüyor hem de kaygılandırıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Adnan GERGER: Daha az okumanın daha az yazmanın yaşı yok. Bu sorunsalın vebalini yalnızca genç arkadaşlara yüklemek bence haksız bir yaklaşım. Belki teknolojiye daha çok teşne olmaları ilk başta böyle düşündürebilir ama sorun kültürel endüstrinin (piyasaya hükmeden) yayınevlerinin edebiyat için değer üretme arzını tüketmesidir. Yazma ve okuma ediminde bulunanların yaratıcılıklarının ve sorgulayıcı kişiliklerinin kabuğuna çekilmesidir. Piyasa gücüne ve kuşatılmışlığına ve buyruğuna boyun eğmesidir. Kaygı, yukarıda verdiğim yanıtta olduğu gibi böylesine toplumsal koşullarının yarattığı bu sorunun varsıllığına değil, çözümsüz gibi görünmesine aittir. Okuru ve okuduğu metnin içini boşaltan piyasanın iktidarı, çarkını döndürmeye devam edecektir ya da etmek isteyecektir. Kendisinin şekillendirdiği düşünsel üretiminin alıcısını da kendisi belirleyecektir. Madem ortak tavır ve ortak güç üretme olanakları tüketildi, yok edildi, ortadan kaldırıldı. Alternatif yaratma olanakları henüz ufukta görünmüyor. O halde burada tek geçerli yöntem yazarın ve okurun her dem çekinmeden kendisiyle yüzleşmesi pratikliğidir. Bize zorunluluk olarak sunulan sistemin normalleştirilmemesi kaçınılmazdır. Bu yöntem de ancak kişilerin cogito eşiklerini kendi kavrayışlarıyla/ alakasıyla mümkün kılınır.
- Yunus Nadi Roman Ödülünü almış bir yazarsınız, edebiyat dünyasında ödül almanın yeri ne derecede/nasıl anlamlı ve önemlidir?
Adnan GERGER: Yazın hayatında çok sayıda ödül alan birisiyim. Hep ödül alırken ödülleri verme mekanizmalarını ve ödül veren yerin ciddiyetini ve kurumsallığını sorguladım. Elbette ödül mekanizmasının yayınevleriyle ilintili ve diğer birçok faktörleri göz ardı edecek değilim. Ne yazık ki ödüller okuru yönlendirmenin ve yayınevlerini yüceltmenin bir yolu olarak deneniyor. Bu kanıtlanmış tutum, “ Bizim oğlan bizim hamam” algısını yaratıyor; ödüllerin tümüne zarar veriyor. Eğer ödüllerin verilişindeki sistem değişmezse ne yazık ki yitirilmiş inandırıcılığını tamamen yok edecek. Bu da en çok yazarların emeğini ve niteliğini ortaya koyan bazı ödüllere zarar verecek, bu ödüllerin de değeri kalmayacak.
- Son romanınız olan Ses ve Sus’ ta hem ses getirdiniz hem de sanki roman dilinizde teknik/estetik/deneysel olarak sessiz bir geçiş yapmak istediniz. Son romanınız hakkında neler söylemek istersiniz?
Adnan GERGER: Ses ve Sus, içeriğiyle birlikte dilini önemsediğim bir roman oldu benim için. Değişik bir anlatım tekniğini kullandım. Mesel dilini romana uyarlamak hiç de kolay olmadı. Roman dilinin gücünden faydalanarak mesel dilimi okurla bir iletişim biçimi yaratma derdine düştüm. Oysa böyle bir uğraş içerisinde değildim. Deneysel metin yaratma gibi bir iddiada bulunmuyorum. Ancak metnimin içeriği bir dil inşa etmeyi gerektiriyordu. Bu nedenle Ses ve Sus beni epey zorladı. Romanın soyutunu bir tür gerçekliğe dönüştürme çabasıydı. Başka bir amacım yoktu.
- Yeni roman çalışmanız var mı?
Adnan GERGER: Yeni bir roman bitirdim. Adı, “Kopuk Sorular.” Bu romanımda da kurgusuyla birlikte kendi örgümle ayrı bir yere koyduğum metinlerimden biri. Yayınlandığında okurlar tarafından büyük ilgiyle karşılanacağını umuyorum. Çok ilgi çekecek bir roman. Sözlerin anlamlarını çoğaltmasına özen gösterdim. Size hemen bir soru sormak isterim. Kitabımın adındaki ‘ Kopuk Sorular’ daki “Kopuk” sözcüğü siz de nasıl bir anlam çağrışımı yaptırdı. Yanıtlarınızı agerger@gmail.com mail adresine atarsanız kitabım yayınlandığında tüm sosyal medyada isminizi de yayınlayacağım.
- Akıcı yazdığınızı Yüzsüz Hayat ve diğer romanlarınızdan biliyorum. Bir kurmaca ustası ve edebiyat kurdu olduğunuzu da Ses ve Sus romanınızda bunu daha çok duyumsadım. Benim gibi yazmaya çalışanlara/genç yazar arkadaşlara ne tür öneri ve tavsiyeleriniz olacak?
Adnan GERGER: Usta ve kurt çok iddialı sıfatları kabul etmediğimi belirterek bu sorunuzu yanıtlayayım. Elbette edebiyatın kökü dildir. Dili geliştirmek için çok okumanın gerektiğine inanan birisiyim. Sizin bu sorunuza daha geniş bir çerçeveden bakarsam ontolojik edebiyat kuramını önermem gerekiyor. Öncelikle yeni yazmak isteyen, yazan ya da yazma uğraşı içerisinde bulunan tüm arkadaşlara bu donanımı yani bu kuramı içselleştirmeden ya da özümlemeyi sağlamadan yazmamasını öğütlerim. Roman, Ingarden ve Nicolai Hartmann’ın bu kuramın edebî metinlerini ayrıştırarak onu daha iyi kavramımızı sağlayacak ve bizi daha iyi yazmaya itecektir. Daha çok yoğunluğunu şiirde gösteren bu kuramda metinlerin ontik yapısı olan ses, semantik, nesne-obje, karakter ve alın yazısı başlıkları gibi hem fiziksel hem de anlamsal olarak yorumlanır. Böylece bir edebî metinde olması gereken alt metinlerin üst metinlerle ilişkisi, o yapıtı oluşturan dilin göndermeleri, çağrışımları daha iyi anlaşılması sağlanır. Dilden sonra edebiyatın kendi türlerindeki disiplininin öğrenilmesi koşulunu da hatırlatmalıyım.
- Teşekkür Ederim.
Adnan GERGER: Ben teşekkür ederim.
Toplamda - 1 yorum
KOPUK SORULAR
Yeni yılın ilk yazısı iyi denk geldi. Her zaman önerileriyle yolumuzu açan sevgili arkadaşım Adnan Gerger’e ve söyleşiyi gerçekleştiren sevgili arkadaşım Gani Türk’e teşekkürler. İyi bir başlangıç yaptık okuma konusunda sayelerinde.
“Yazarın asıl gücü edebiyata bakış açısından ve onu nasıl algıladığından oluşturduğu biçiminden gelir. Bu biçim, düşünsel yazgının kalıplarını kıran biçimdir.” diyor Adnan Gerger. Katılmamak mümkün mü?
“Kitabımın adındaki ‘ Kopuk Sorular’ daki “Kopuk” sözcüğü siz de nasıl bir anlam çağrışımı yaptırdı?” diyor.
Bana sorduğunu düşünerek yanıtlamak isterim:
Hani bazı insanlar vardır, ipe sapa gelmeyen, kural tanımayan… Bana biraz o tip insanların davranışlarını “ti”ye alan sorular gibi geldi. Bu sorular, birilerini rahatsız edeceğe benzer. Önceden dağıtılan sorular değil de herkesin dilinin ucunda olan, herkesin aslında yanıtını da az çok tahmin ettiği ama sormaya cesaret edemediği sorular diye düşündüm.
İyi yıllar.