Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Ay Layk Tu Covid Covid !!!

Erdal Alper
9 Mayıs 2020
Image Description

Kıymetli Kargo çalışanları, saygı değer Meclis üyeleri ve sayın Senatör! 

Güçlü bir hapşırıkla dört metre mesafeden bulaşıp nesneler üzerinde dört gün boyunca canlı kalabilerek, dört dörtlük bir karizma sergileyen yeni corona virüsü hayatımızın orta yerine freni patlamış 4×4 arazi aracı gibi daldı Alimallah. Kimilerine göre üst akıl tarafından dünyanın soğutulması amacıyla bir laboratuvar ortamında üretilip başımıza musallat edilmiş, kimilerine göre ise yeryüzünde bozgunculuk yapmaya başlayan insana bir felaketle “Akıllı olun!” mesajı veren virüs sayesinde kargo çalışanlarından MIT profesörlerine kadar herkesi pandemi uzmanı yapmaya yetti de arttı bile. 

Dünyadaki bütün insanları enfekte edecek covid19 virüslerinin toplam ağırlığının 7-8 gram olacağı, Hiroşima ve Nagazaki’de Üç yüz bin insanın ölümüne neden olan atom bombasının iki atom çekirdeğinin bağıl enerjisinin ortaya çıkarılmasıyla elde edilmesi şu gayet bilimsel ve aynı derece felsefi vecizeyi doğurtur, “Küçük; büyükten daha büyüktür”  

Virüs karşısınnda iktidarların -ki karakterleri budur -önce ekonomi sonra insan demişliği karşısında, “Ahhh! Keşke dünyayı çocuklar yönetse“ diyen romantiklerin tavan yaptığı karantina günlerini bir tefekkür olarak geçirmişliğimi hatırlatırım sevgili okur. Ulan sanki bugün iktidar olanlar zamanlar önce annelerinden 30 yaşında bıyıklı doğdular. Onlar da bir zaman evvel çocuktular, haliyle dünyayı teslim ettiğiniz çocuklar yarın büyüyüp aynı b.ku yiyecekler. Bir kere değil çocuk; iktidarı bir tavşana da verseniz şimdiki iktidarlardan farklı olmayacak bir yönetim sergiler. Hatta iktidarını uzun süreli sağlamlaştırsa diktatörlüğünü bile ilan edebilir.  Ben bu konuda Bakunin’ciyim agaaaa! İktidarı kimseye vermeyeceksin, iktidarları paramparça edip bırakacaksın. Madem toplumsal bağışıklık diye bir zımbırtı var; illa virüsler ortaya çıktığında devreye sokulmasın. İktidarlar yerle yeksan olduğunda, “Devletsiz insan ya hayvanlaşır ya da Tanrılaşır.“ öngörüsüyle insanlar isterse hayvanlaşmayı seçer, isterse de Tanrılaşmayı; alın size cillop gibi toplumsal bağışıklık. 

Bu arada sakın gözden kaçırdığımı zan etme sevgili okur. Üç- dört ay ortalıkta görünmeyişimizi fırsat bulan hayvanlar şehirlere inmeye başlamış, biz biraz daha evlerde kalır ve bunlarında g.tü yerse dünyanın hükümranlığına bile talip olabilirler. Gerçi mevcut iktidarların herhangi birinin tebaası olmakla herhangi bir hayvan türünün iktidarına teba olmak arasında bir fark yoksa da ben gene de Kırmızı G.tlü Habeş Maymunlarının iktidarından yanayım. “Yaw Dino, eşeğin sıpası kuyruksuz doğsa sen iktidarlara yükler gene küfür edersin.“ diyici kekelerim; ne yapalım iktidarlar demeyelim mi? Günümüz mevcut insanlık sorunları için Ajdar’a mı küfür edelim, Allah belanı versin Rober Hatemo mu diyelim?  

İkinci dünya savaşında Berlin şehrine bir günde 1100 katyuşa füzesinin düştüğü, ki bütçeleri geçen yıl 650 milyar Euro fazlalık vermiş olan Almanya Senşölyesinin “Valla ikinci dünya savaşından bu yana karşılaştığımız en büyük krizi yaşıyoruz şekerim.“ dediği bu salgın;  yaşayan zihin motorlarından (Leydiyy Gaga ile şöyle böyle ilişkisi bizi zerre alakadar etmez) Zizek abimizin, “Ya devletler birleşip kollektif bir güç sergileyerek komünizme gideriz ya da alayımız yarra yering,“ sözü Jaques Derida’nın, “Marx’ın hayaleti Avrupa’nın üzerinde dolaşıyor.“ Tespitiyle birebir uyuşması Dino okuyucularınca gözden kaçmaz bir durumdur. 

Sevgili… Uzun süren karantina günleri dolayısıyla kimseye “Sevgili” demek geçmiyor içimden. 

“İnsanın eksiği ne ise onu uzağa koymuşlar” demiş Rumî.  Haliyle edebiyat ile ilgili olan paragrafları hep sona bırakıyorum (tevazuyu gözden kaçıran okuyucularım bir zahmet nazar-ı dikkatinizi bir kez daha cümleye celb edin lütfen) 

Pandemiyi beklemek ya da sabır etmek ile atlatmamız telkininde bulunan kardeşlerime atfen zamanlar önce bir kıza yazdığım mektubu heba! ediyorum sevgili okur.  

Selam ve dua ile… 

Hükemanın şöyle buyurduğu duyulmuştur; beklemek ile sabır aynı şeyler değildir. Ve vaki olduğunda bilgeler hükemanın kelamına şöyle mana verip libas giydirmişler, “Sabretmek; öylece oturup durmak değildir. Bilakis menzile varmak için gerekli tedariki yapma aralığıdır.” Belki de şöyle basitleştirebilirdi hükema, “Durmak, sıçramak için gerekli potansiyeli biriktirme eylem selliğidir” Beklemek ise hiçbir şey yapmadan öylece durmaktır. Sakın ha birini kutsayıp diğerini yermeyin. Beklemekteki umut ile huşuyu, sabretmekteki Azm ile amadekariye, sabretmedeki hırsı beklemekteki tevazuya üstün görmeyin. Güneşin etrafına pervane olan dünyamızın zemininde bekleyenler de vardır, sabredenlerde. Bu zihni dünyada tevazu edenler de vardır hüküm edenlerde. 

Neyse uzamasın; kelam ki bilme heybemiz bir bilmenin tadını yük eylesin, yüreğimizin perdesi bir bilmenin telaşıyla titresin.

Derler ki bir Derviş varmış evvel zamanlarda bir de Zahid’i varmış. Varmışlar bir köy menziline. Derviş bir incir ağacının gölgesinde durmuş ve Zahid’ine “Şu köyden bir tas su getir.” demiş. Köyün girişindeki çeşmeye vardığında Zahid, rabbin en güzel ismi; Wedûd, fısıldanmış gönlünün en tiz perdesine. Mislî Musa rabbin tecallasını görmüşün hatası ne ise Zahid’in hatası da o olmuş. Zülillah fil-erd’a amenna ve sedeqna deyip takılmış kızın peşine. Hangi ismiyle yalvarırsa o isimle duasına karşılık veren rabb, emretmiş; kûn fe yekûn… Melekler asimanda selama durmuş, açılmış zaman içinde zaman, vuku bulmuş mekân içinde mekân. Kelam-i Kübra ile nakş olmuş levha. Zahid’in ömründen on yıl geçmiş, ikide çocuk babası olmuş. Derken, hikâye bu ya Derviş’ine su almaya geldiği Çeşme’ye düşmüş yolu, o vakit yüreğinden bir damla damlamış beynine. Eyvahhhh, “Zamanlar önce Derviş’im şu incir ağacının gölgesine sığınmışken ben su almaya gelmiştim bu çeşmeye.” 

Hızların en büyüğü ışık hızı değildir efendim. Hiçbir hız aşığın maşuğuna gitme hızında değildir. İncir ağacına elinde bir tas su ile aşığın maşuğuna gitme hızıyla koşmuş bizim Zahid. Bakmış ki Derviş’i gülümseyerek bekliyor onu. Meleklerin asimanda duruşu gibi durmuş Zahid. Ne de olsa varlığın cevheri ile sırrı birdir. O dur ki çok az kişi varlığın sırrından haberdardır ve çok az kişi özün aynı cevher olduğuna vakıftır. İşte efendim, beklemek; Derviş olmaktır. Derviş olmak varlığın sırrına ermek, cevherini bilmektir.  Bir incir ağacının altında, hep bir bekleyeninizin oluğunu unutmayın. Ya da boş verin siz, unutun gitsin. Ne de olsa o hep orada bekliyor olacak. (Kızlarla yürürken içimdeki Mehmet A. Başkurt’un Etna Yanardağı’nın patlaması misali ortaya çıkışının bir hayr-ı alameti vardır elbet.) 

Önceki makale Zamansız
Sonraki makale Eskişehir

Erdal Alper

Site editöryası kendimi tanıtacak bir özgeçmiş istemişti. İnsan en çok kendisine yabancı olan canlıdır hesabı soruya cevap vermek için kopya çektim. “dünya küresinin, Türkiye qariyesi Mardin sakinlerinden; ismi önemsiz, Cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir Abd-î acz.* *1960 lı yıllarda Elazığ tımarhanesinde vefat eden bir“ delinin” son arzuhalinden kopya edilmiştir.

Toplamda - 1 yorum

Yeni bir yorum yaz
  • Hikmet
    9 Mayıs 2020 saat 4:52 pm

    Keyifli bir yazı olmuş ve ayrıca ironik.

  • BİR CEVAP BIRAK

    Görüntü açıklaması

    Güvenli alışveriş noktası

    Hızlı ve güvenli ödeme