Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Çarşıda

Galip Uçar
25 Mart 2020
Image Description

Çarşıda ellerinde torbalarıyla yürürken, balıkçının önünde durdu. Tezgâhtaki balıkları gözlerinin kırmızısına, pullarının parlaklığına değin süzdü. Sonra etiketlere ilişti gözleri: “Hamsi 25 TL, Çipura 40″… Kendi kendine, “Ulan bu mevsim de balık yiyemeyeceksek ne zaman yiyeceğiz” diye söylendi. Zaten elim kolum dolu bir de bunu mu ekleyeceğim,  boş ver diye içinden geçirip meyhanenin oraya doğru adımlarını attı. Meyhanenin önünde her zamanki klasik kalabalık vardı. Dört yol ağzında birbirine yol vermeyen insanlara bakan erken öğle saatlerinde rakılarını yudumlayan insanların ve genellikle de turistlerin hayret dolu bakışları arasından sola dönüp yokuştan aşağıya yürüdü. Petshop yine kapısının önüne papağanı koymuştu. Arkadaş, o ne lanet papağandı. Hem gelene geçene sataşıyor hem de biraz seveyim desen parmağını kapıyordu. Zaten adı semtte “Kelpeten” e çıkmıştı. Tuttu mu da bırakmıyordu şerefsiz. Bu sırada papağana şaşkın bakışlarıyla, kesintisiz bakan, üzerinde bej bir mont, boynunda kırmızı bir fularla 6 belki 7 yaşlarında, kıvırcık sarı saçlı, beyaz tenli, mavi gözlü çocuğu gördü. O an ne papağan, ne yokuş, ne deminki kalabalık… Her şey aklından çıkmıştı. Kızın o hayret dolu bakışlarındaki şaşkınlık ve mutluluğun tarifi yoktu. Biraz köşeye çekilip bir iki dakika onu izledi. Kız soluk almadan, sanki dünyaca ünlü bir operanın en önemli sahnesini izliyormuş gibi papağana odaklanmış, onun her hareketini hayretle izliyordu. Sanki başka bir gezegenden yeni bir canlı türü gelmiş de karşısına çıkmıştı ve o da bu şokla öyle donakalmıştı. İçinden, “Baksana, bir çocuk böylesi mutlu olabiliyorsa yine de umut var” diye geçirdi ve yokuştan aşağı yürümeye devam etti. Nedense kızın o kırmızı fuları onu bambaşka yerlere götürmüştü. En son böyle bir fuları mitingde çevresindeki insanlarda görmüştü. O an yer çekimine sürekli yenik düşen top sakalı biraz olsun doğruldu, yüzünde hafiften bir gülümseme, “Yahu nasıl da kazandık yıllar sonra İstanbul’u” diye mutlu oldu. Birkaç saniye sürdü bu gülüşü, sonra seçimin ardından siyasi sahneden çekilip, biraz daha pasif yaşadığı aklına geldi. E, yorulmuştu, normaldi. Dile kolay on üç yaşından beri içindeydi siyasetin. Ne pisliklerini görmüştü. Dedikoducusu mu dersin, alt kazanı mı, safı mı, salağı mı, rantçısı mı, anti-sosyal olup sadece sosyalleşmeye geleni mi? Her şeyini görmüştü bu yolun. Sadece kendi cenahı değil başka cenahları da, fraksiyonları da… O an kendine kızdı. Niye seviniyordu ki? Sevinmesi normaldi aslında, yıllardır verdiği mücadelede nihayet bir zafer yaşamıştı. Öyle böyle değil ama en büyük şehri almışlardı. Bir şehri almak yeter miydi peki? Tek bir şehir… Tamam, en kalabalık olanıydı, tamam en büyük bütçeliydi, tamam en gözle gözükeniydi, en büyük sahneydi belki ama tek bir şehir! Hatta ülkenin en kozmopolit köyüydü. Kültürünü kaybetmiş, sömürülmüş, sömürmüş, yenilmiş, her yeri rant alanına dönmüş, yeşili gitmiş, suyu kirlenmiş, denizleri mahvolmuş… Tek bir şehir… Bu sefer alaycı bir gülüşle, “Arkadaş Fenerbahçeli de değilim ki! Sadece Galatasaray’ı yeneyim de şampiyon olmasam da olur diye siyasi bir mantık mı olur. Bir şehri almak değil mesele. Mesele tüm ülkeyi kurtarmak, özgürleştirmek değil mi?” diye içinden geçirdi. Siyasete tekrar başlamalı. Acaba ilk toplantı ne zamandı. Şöyle sağdaki sokaktan dönüp bir partiye mi uğrasam dedi, vazgeçti. Elindeki torbalara baktı. Azıcık da olsa kıyma almıştı. Oyalansa bozulurdu. Hem daha alacağı çok şey de vardı. Aşağıdaki markete uğrayacaktı. Kesin oraya girmeden de birkaç arkadaşına rastlar ayaküstü muhabbet, sohbet falan, zaten akşamüstü illa ki akşama dönerdi. Partinin sokağına giden dönemece bakakalıp, yokuştan aşağıya doğru yürüdü. Hava kış olmasına rağmen güzeldi. Bere takmamıştı. Normalde tüm kış başı üşürdü. Elindeki torbaları iyice kavradı ve yokuşunda yürümeye devam etti…

Önceki makale Karnaval
Sonraki makale Serseri’m Tuhaf

Galip Uçar

1984 İstanbul doğumlu. Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı sonrasında eğitimine aynı üniversitenin Eğitim Yönetimi ve Denetimi yüksek lisans programı ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümlerinde devam etti. Anadolu Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olan yazar 2009 yılından beri aralarında TED Kuzey Kıbrıs Koleji ve Ataşehir Belediyesi’nin de olduğu çeşitli kurum ve okullarda Türk Dili Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Vakıflarda ve bazı kurumsal büyük şirketlerde ve freelance olarak editörlük, redaktörlük, arşiv direktörlüğü ve danışmanlık yapan ve çeşitli üniversiteler ve halk eğitim merkezlerinde yaygın eğitim modeliyle Diksiyon Kursları da veren yazarın, yayınlanmamış ve basılmamış birçok şiiri, öyküsü ve denemesi vardır. Kendi söz müziklerini yazdığı şarkılarının olduğu single albümleri ve başka şarkıcılara verdiği şarkıları da olan Uçar hâlihazırda geçimini söz müzik yazarlığı, editörlük ve öğretmenlik yaparak sağlamaktadır.

Toplamda - 1 yorum

Yeni bir yorum yaz
  • İsmihan Özgünay
    31 Mart 2020 saat 5:29 pm

    Çok güzel bir yazı. Tebrik ederim. Kalemin tükenmesin.

  • BİR CEVAP BIRAK

    Görüntü açıklaması

    Güvenli alışveriş noktası

    Hızlı ve güvenli ödeme