Ücretsiz Sevkiyat
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Çevrimiçi destek
Nihai ve 7/24 Destek
3d Güvenli ödeme
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hepsi Zamansızda
Güvenli alışveriş noktası
Hızlı ve güvenli ödeme
Hızlı ve Ücretsiz Gönderin
Nihai ve 7/24 Destek
Güvenli Çevrimiçi Ödeme
Hızlı ve güvenli ödeme
Yıldızların akşamüstü sakinliğinde, serin rüzgârların şahitliğinde demlenen zaman bir çay kadar vaz geçilmezdir. Bu nefes demlenmeleri bahar yağmurlarının serdengeçtisidir.
Her nefes verildiğinde yağmur umudu taşıyan bulutlar hüznüne dönüşür zaman. Bir şeyler ölür, bir şeyler eksilir ömürden, fakat karşılığında yeni anlam ve beklentiler de doğar. Doğa her yüzüyle uyanıp yeşermeye başlar mesela. Bu, sessizliğin kuytu köşelerinde nefes alıştır.
Gökyüzü, yeryüzü ve deniz uyanmıştır…
Yıldızlara varabilmek, yıldız olabilmek için kıyılara vuran her midye son nefesini vermeden önce onlarca bahar didinip koynunda, yüreğinde yaratıp büyüttüğü incisini adak olarak sunmuştur zamana.
Düşler, renkler ve aşklar uyanmıştır…
Zaman, yıldızların sessiz ve yalnız kuytuluklarına demir atmıştır artık, tuhaf ki yıldızların incilere ihtiyacı yoktur. Acı ki kendini, kendi kaderini arıyordur yuvası zulüm kıyılarında yıkılan inciler, çünkü rüzgâr her zaman masum değildir.
İn, cin ve doğa uyanmıştır…
Dost Ülkesinde çıngırak sesleri eşliğinde dörtnala esen ihanet ve zulüm rüzgârları taş ve kılıçtan yeşerme metal bir barut yüklüdür.
Gece yarısı sokaklarında özgürlük şarkıları eşliğinde geleceklerini arayan gökyüzü çocukları denizlere akıp aşk ülkesindeki sevgililerini arıyorlardır. Dost Ülkesi dostluğu katledecek kadar hırslıdır.
Buğday, metalin doğum sancılarına yardım ve yataklık etmiştir. Masumiyet bir daha yeşermemek üzere ölmüştür. Biz veya onlar diyenler yanılmış veya yenilmiştir.
“Hırs dostun geleceğini öldürür” diye fısıldıyordur mekân
Kardeştir kaderdaşlar, biri yanarken diğeri ölüyordur
Billuri bir masumiyetin şahitliğinde yoldaştırlar
Çünkü birileri yıldız toplarken diğerleri inci katilidir
Üstünü kim getirecek kavgasında
Aklın hilesi vardır
Birileri utanıyorken birilerinin ar damarı çatlamıştır
Yutarlar diyordur en katilleri
Mide boştur akıl hoştur
Yağ kıvamındadır çoğunluk
Midyeler canhıraş çaresizliğindedir
Deniz vebalıdır
Gökyüzü hasta, yıldızlar kanserlidir
Yazgıdır bütün mesele ve yazgı varlığın tercihidir, kekeme aklı
Niye kekemesin diye hesap soruyordur sevgili
Susuyorsundur, sevdiğin hastadır
Dostun vebalı, sevgilin kanser
O yüzden
Dili olup dili dönmeyen bir kekemesindir
Her saniye düşünüyorsundur
Uyku çekilmiştir kıyılarından
Yazgı Azrail’in elinde can çekişiyordur
Azrail’in elinden alıp kendin öldürmek için yazgıyı
İsyanının son mertebesindesindir
Güzel günlere varabilmek için
Yerinden bir saniye olsun kıpırdamayan kalbin
Onlarca ölümcül hançer yaralarına rağmen direniyordur
Dayanın çocuklar bahar barış gelecek diyordur
Kanserli, vebalı çocuklar seni dinliyor; sana inanıyordur
Sen, yazgıyı kanamalı kalbinde hapsetmişsindir
Deniz ve gökyüzünü sebebi hayırlı çarpıntılara gebedir
Herkes umut yağmurlarını bekliyordur
Derler ki
Oyunları ve oyun arkadaşları gittikçe azalmış doğanın yetim çocukları her şeye rağmen yine de şendir. O çocuklar ki yıldızlar kadar masum ve her biri birer inci tanesi…
Derler ki
Belki de Prometheus tanrılardan çalınca ateşi, tanrılar heyetlerinden bir sözcü seçti ve sözcü çalınan o ateşin kimin elinde bir sırra dönüşmüşse o sır sahiplerinin buyruğunu sırra kadem bir şekilde emir bildi.
Derler ki emir şuydu: Ateşe dokunan yıldız ve incileri bilen her kim varsa hepsini lanetleyip öldürün veya birbirlerine kırdırıp nefes almalarını engelleyin, yoksa bizlerin aslında tanrı değil, Prometheus’ un işbirlikçileri olduğumuzu öğrenecekler. Ateşi Promethe’ nin soydaşları birbirlerini yakıp kül etsinler diye bizim verdiğimizi anlayacaklar.
Derler ki inanç buğdayı kılıç ve kalkana dönüştürdü ve derler ki sonrasında ölüm kültür ve rezilce bir sanata dönüştü, sonrasında düşünce kıpırdandı, ideolojiler ortaya çıktı her şey daha da kokuşmaya başladı, ama hayat devam etti.
Derler ki sonunda bir varmış bir yokmuş dünyasında bilgeler, ulemalar binyıllarca sürecek toplantılar sonucunda şu hükme vardılar:
“Hangi inanç ve ideoloji olursa olsun vaat etme, umut aşılama numaralarıyla gücü eline geçirdiği anda yıldız ve inci düşmanlığı yapamaya başlar. Ne yazık ki kalû belâ dan beri yalan ve dolanlara itaat etmeyi kendisine ibadet bilmiş doğanın çoğunluk çocukları farkında olarak veya olmayarak yazgıları kendi yazgılarına benzeyen yıldız ve incilerin katili olmuşlar ve olmaya devam edecekler. O yüzden ateşten, buğdaydan, metalden ve bizi sürekli kandırıp öldüren/öldürten düşüncelerden uzak durmamız lazım. Zaman aktıkça daha çok ölüyoruz/öldürülüyoruz… Eski zamanlarda daha az ölüyorduk… Yıldız ve inci katili inanç ve ideolojik tüccarlara inanmayacağız artık, güçlenmelerine birer tuğla olmayacağız. Küçük çıkarları için dünyamızın geleceğini tehlikeye atan ahmakların yolunda olmayacağız.
Derler ki, Paleolitik ve Neolitik Çağlar yani daha çok tanrıçalar çağı olan binlerce yıl önceki zamanlar daha barışçıl, daha az otoriter çağlardı ve o yüzden o çağlar daha az barbar çağlardı. Teknolojik ve elektronik olan tanrı çağları gibi, insan insanın kurdu değildi; insan aç karnı için hayvanın kurdu idi.
Diyorum ki tarih çok çok uzun ömürlü ise eğer, yeni yetme eril tanrıların insanı ve doğayı yok edici, nükleer elektronik, kafa yıkayıcı, bir böceğin değerinde kendi ırkını kesici, lazer kılıçlı bu çağında eril tanrıların hırslarına itibar etmeyin, güç vermeyin. Bırakın yarattıkları çöplüklerinde birer bakteriye/virüse dönüşsünler; sadece fırsat bulduklarında insana ve doğaya zarar verebilen…
Yaşlılarımızdan ve tecrübelilerimizden bir hayır gelmiyor artık; safları ipek böceği ustalığında verimli, örümcek ağı ihtişamında sıkı örün çocuklar.