İki bin yirmi Mayıs ayındayım
Bir yirmi bilinmeyenli denklem içinde çözülmeye mahkum bırakılmış bir sualim, yanıtlanması hoş görülmeyen zor bir soru, belki de bir (sorun) aykırıyım bu zamana, bu ana, tam da şimdiye, saatlere küskünüm, duvarda arkamı döndüğümde bana bakıp arkamdan gülenlere özellikle. Tik tak sesleri en nefretim.
Çılgınıyım bakir düşlerin, kirli kalan düşüncelerden geldim, temizlenmesi zor bir vakitte bırakıp geldim tüm kirli kalmışları.
Çarşamba günü günlerden, masamın başında sıralanıyor dizelerim, saman kağıdı defterime bunları yazarken yalpalamıyorum, sözcüklerin taşmasından ziyade yok şikayetim, kalemim isyanda boyuna siyah boncuklar ıslatıyor ellerimi, bana bir kalem alsana diye haykırıyorum, kime mi? Beni yazmaya iten bana. Yine kendime kızıyorum kendi kendimle konuşmak deliliktir söylemini yıllar önce aykırı bulmuştum, çünkü her şeyi kendime borçluydum, bendim beni en çok seven, bendim baktığım aynalardaki güzel, benim sesimdi duyulunca kulakları okşayan. Bencil miyim? Belki biraz, bu çirkin dünyada bencil olmak çirkin bir şeyse güzel olanı kazanmaya vaktim olmamıştır, hem duvarda bana gülenlere asiydim varsa bundandır bencilliğim, bir vakte esir düşüremezdi hiç kimse, zaman beni kovalayamazdı, gölgem haricinde herkese kızgın, herkese diş bilenmiş.
Şubatlardan geldim biraz zemheri, biraz yalın ayak kalmış gecelerin ürpertisi var üzerimde hayır üşümüyorum, yüreği soğuk bir şubat beni üşütmüyordu. Şubatlardakiler kötü, şubatta doğanlar, şubatta ölenler, nefes alanlar… Hem herkes kötüyse bu iyiler de kimdi? Herkes iyiyse kötüler de kimdi? Ama ben bencildim, hep öyle derdi, papatyaları seven kız. Sen diye başlardı sözlerine gözlerime bakarak, başlardı sayıp sövmeye, bedduaların öznesiydim, ellerimiz haykırışta bulunmak için açılırdı semaya ben dua, o beddua ederdi. Adını hatırlamıyorum ama yüzü zihnimde, kovamıyorum, çıkaramıyorum hoş geldin dediğim kapıdan, bir kadrolu çalışan gibi sürekli çalışıyor tek işi kalbimi kırmak, mesailere kalıp rüyamda da kalbimi parçaladığı anların şahididir düşlerim, ah kalbim sensin tüm bencilliğimizin sebebi, sensin hadi aşıp çok seven ve yine sensin bencil yaftasını bize layık gören. Nasıl mı kalbim? Nasıl mı? Papatyaları seven kıza methiyeler dizerek yaptın, leyli’de ranzanın altına sıkıştırdığın gözyaşlarıyla yaptın, gecelerin sahibi olan baykuşların uykusunu bölerek yaptın. Evet kalbim sen yaptın, sen…
Ama bencildim, çok seviyordum, aykırıydım sevgilere, yaşatmak için son nefesi verene, dudakları ıslatan öpüşlerin anasıydım, ellerin sıcak buluşmasının hazırlıklarını yapan yine bendim. Hem kaç kez benden ona şiir okumamı istemişti? Küçük şairim derdi bana, hiç şiir okumamış yaştayken.
Ocaklardan geldim, bir annenin hazırladığı akşam aşından tattım da geldim, bir babanın gözyaşlarına şahit oldum da geldim. Ama bana sen bencilsin derdi, içimde o vardı, içimdeki onu sevmem bencilik olurdu, ben onu severdim o ise kendimi sevdiğimi düşünürdü ve ben bencil olurdum.
Duvarda asılı duranlarla sıkı bir dosttu sanırım, ben yapamıyorum derdi, seninle bir gelecek düşlemek, düşlenilmesi imkansız bir gelecek derdi. Vakitleri ben taraflı kötü biliyordu, zamanı benle düşlemeyi iğrenç, saatleri işkence, sonra dakikaları… evet onlarla sıkı bir dostu.
Kasımlardan gelmişti ve oldum olası kasımları sevmem, eylüller dururken, ekimin okşanmaya hasret yelleri dururken, niye kasım? Güzlerin pembeliğinde aşık olmuştum, son nefesini vermeye hazır bir yaz bitkisine, hangi iğdenin dalını kırmamıştım ki? O vakitler ki sevilip kırılmayan bir şey söyleyin bana? Şeylerin dünyasından taşar da şeyler, siz yine şey dersiniz…
Vakit yatsı sonrası, saat kaç bilmiyorum önümde duran sarı, leylim yazılı postere bakıyorum, kim bilir benim hakkımda ne düşünüyor? Posteri yırttığım için bana karşı ne hissediyor? Geceleri olduğu yerden aşağı düşmesi intihar etmesi ile alakalı mıydı? Ve benim her sabah onu yeniden olduğu yere asmam, hangimiz bir duvara asılmadık ki? Kimimiz bir çocukluk vaktinde, kimimiz en deli çağında, kimimiz öldüğünde…
Geceleri zihnimin taşması, sürdürememesi anıların sırt ağrısını, taşıyamaması gel git’lerin en zor anını.
Geceler ki karanlık odamın daralması, korkumun fotoğrafçısı, yalnızlığımın tek görgü tanığı. En çok uzun Aralık gecelerinde sevdim ben, aralıklardan gelmeyim, soğukları ocaklara taşıyan, soğukları bexwedi bir hanenin bacasından tezek dumanı çıkartmaya vesile olan.
Ama ben bencildim, ben zamana direnen, vakitlerin bağını kesen doğumlara engel olan katil bir ebe, ben, bin dokuz yüz doksan yedide doğan, annemin yağmurlu, çamurların arasında hatırladığı tek an, annemin on beşinde bilmesi beni küçük sabilerin utangaçlığını üstümde gören, titremesi, gözünden akan damlalar ki şahidi…
Jane Maryam dinleyerek sıralıyorum bir bir bir
İkinci bir satıra geçiyorum iki iki iki
Satırlar arası mesafe ne kadar uzakmış, o uçurumdan hep korkmuşumdur, bentleri aşarak yuvarlanırdım boşluklardan. Kelimeleri doldurarak atlamayı denedim boşluklardan kurtulmak için.
Uykunun baş döndürücü bir evresindeyim. Ellerim kelepçeli bir biçimde düşlerimde şeytanlarla buluşturulmak için sürüklenerek yüz üstü uzaklaştırılıyorum saman kağıdı yapraklarımdan.
Beni unutmayın bin dokuz yüzlerden gelmeyim, ayları sırtında taşıyan, bir babanın hıçkırıklarında beliren de benim. Beni unutmayın, ben bencil değilim.
Toplamda - 1 yorum
Tebrik ederim kardeşim. Başarılı ve anlam yüklü bir çalışma. Aslında çalışma demek biraz abes olur. Çünkü yürekten yazılanlar ve belkide şairin hayatından kesitler paylaşılan güzel yazılar, duygular..vb. bir çalışma kadar basit olamaz diye düşünüyorum. Seni anlamak belkide çok zor olacak ama yazdığın ifadelerle hayatindan bazi kesitleri bilmek o kadar da zor olmadi. Kalemine, yüreğine sağlık..😊👍👏👏
Ocaklardan geldim, bir annenin hazırladığı akşam aşından tattım da geldim, bir babanın gözyaşlarına şahit oldum da geldim. Ama bana sen bencilsin derdi, içimde o vardı, içimdeki onu sevmem bencilik olurdu, ben onu severdim o ise kendimi sevdiğimi düşünürdü ve ben bencil olurdum.