Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Annem Gidince

Saadet Kara Bozacı
3 Haziran 2023
Image Description

Sabah olmasına olmuştu ama gökyüzünü kaplayan kalın gri bulut tabakasını aşıp odaya yeterli ışık girmiyordu. Üzerimdeki yorgan onun üstündeki battaniyeye rağmen ayaklarımı karnıma çekme ihtiyacı duyacak kadar üşümüştüm. Benim yatağıma paralel yerleştirilmiş diğer yatağa bakınca Bilal’in sırt üstü, ağzı açık bir şekilde derin uykularda olduğunu gördüm. Kapının arkasındaki çivide asılı olan hırkamı kalkıp almayı düşündüm, yorganımın altındaki sıcak alandan ayrılmak bir an için çok zor geldi, yerimden kalkamadım.  Nasıl olsa Bilâl birazdan uyanıp “Abla karnım acıktı.” deyince zaten kalkmak zorunda kalacaktım. Hayatım ve zorunluluklarım ayrılmaz bir bütünü parçalarıydı. Önceden böyle değildi elbet, iki sene öncesine kadar ben de sekiz yaşındaki her kız çocuğu gibi okula gidiyor, oyun oynuyor ve kardeşimle kavga ediyordum. Kardeşimle kavga etme özgürlüğümü bile elimden almıştı yaşadıklarım. Belki yine ederim ama onu öylesine sahipleniyor ve seviyorum ki, hiçbir yaptığı yaramazlığa, huysuzluğa ve bana sataşmalarına asla sesimi çıkaramıyorum. Eskiden olsa kırardım kafasını.

 İki yıl önceydi, Bilâl henüz üç yaşında, atleti asla dışarıda gezmezdi, sırtı hiç terli olmazdı mesela, benim uydurup anlattığım masallarla değil, ninnilerle uyuyordu gün akşama dönerken. Bazı geceler uykuya dalmak üzereyken ya da hasta olup ateşlendiğinde ninninin bazı sözlerini  anlaşılmaz bir dille sayıklıyor kardeşim, ezgiyi duyar duymaz beynim yarım kalan kısımlarını hemen tamamlıyor. Billur bir ırmak gibi akıyor zihnimden notalar, sesler…

“ Bebeğimin beşiği camdan

Yuvarlandı düştü de damdan

Bey babası gelmedi şamdan.

Nenni bebek, nenni de nenni”

 “Koskaca kız ninniyle mi uyurmuş, diyeceğini bildiğim için uyumuş numarası yapardım. Ninniyi değil de annemin sesini dinlemekti tek amacım. Kardeşim sesin etkisiyle pamuk gibi bir uykuya dalar, ben keşke hemen uyumasa da ninni devam etse diye beklerdim. Sabahları odamıza gelir, benim saçlarımı okşar Bilal’i alnından öper, boğazının altındaki taze bebek kokusunu içine çekerdi. Sabahları gülümserdi, gülümsemesinin içinde tedirginlikle titreyen bir leke olduğunu sezerdim. Akşama doğru annemin dudakları sarkar, gözlerindeki ışık sönerdi, olduğundan daha yaşlı görünürdü. Çatlamış boyası, kırık döşemesi, damlatan çatısıyla evimize benzerdi. Dış kapıda anahtar dönmeye başladığında ise telaşlanır, her ne yapıyor ise bırakır kapının önünde dikilip beklerdi. Beklediği onun korkularıydı sanırım.

Babam ısrarla bu çekyatı değiştirme zamanı geldi diyor. Önceden de üzerinde oturmayı pek sevmezdi, onun oturmayı tercih ettiği, tam televizyonun karşısına yerleştirdiği  bordo berjeri vardı. Akşamları özellikle çekyata sırtını döner, görmek istemezdi onu. Oturma odasının büyük bölümünü kaplayan bu eşya yokmuş gibi davranırdı. Bilal ise çekyatın yanından ayrılmazdı. Çok sevdiği kırmızı arabasını çekyatın etrafındaki hayali bir yoldan sürer dururdu. Asla onu evden atmasına izin veremem. Yeni bir koltuk takımı almaya karar vermiş, krem rengi, yumuşacık kırlentleri olan, küf kokmayan… Nereden çıktı bu evi yenileme merakı bilmiyorum. Asla evle, evin içini dolduran her hangi bir eşyaya veya canlıya ilgi gösterdiğini görmemiştim bu yaşıma kadar. Çekyatın kolçakları aşınmış, yer yer yırtılmış hatta çok oturulduğu için sağ tarafı çökmüş olabilir ama o giderse bu ev bizim yuvamız olmaktan çıkar. Zaten babam ona iyi baksaydı bu hale gelmezdi. Bilal’in çekyatın özellikle çökmüş olan sağ tarafına oturmadan ve tülbendi elinde olmadan yemeğini yemediğini de biliyor üstelik.

Tülbent…

Küçük menekşe motifli, beyaz bir tülbent…Motifi ve renginden ziyade kokusu önemliydi Bilal için.

Tam da düşündüğüm gibi oldu. Açtı gözlerini, önce yorganın altından saçları karmakarışık olmuş kafasını çıkarttı. Elinden hiç bırakmadığı tülbendi, burnuna tutuyor, kokluyor kokluyordu, sanki nefes alabilmesi o tülbente bağlıydı.

“ Abla ben acıktım.” dedi yardım bekleyen ve çaresiz bakışlarını yüzüme dikerek. Çocuklar acıkınca hep böyle mi bakardı? Yatağımın korunaklı sıcağından kalkıp sarıldım ona. Kafasını dayadım göğsüme, gözlerindeki ifadeyi silmek için suratını iyice bastırdım kendime, bir daha bana öyle bakmasın diye. Öptüm yanağından, “ Hadi gel sana patates kızartayım.” dedim. Gülümsedi. Annemi bir daha göremeyecektim ama kardeşimin üzerine sinen süt kokusunu içime çekebilirdim. Onu severek annemle ortak bir duyguyu paylaşabilirdim. Anıları her yerdeydi. Evi dolduran her şeye elleri değmişti; fayansları yer yer kırık mutfak tezgahına, halılara, büyük turuncu çiçekli perdelere, yataklara, kıyafetlerimize… O bizimleydi.

Ben bunları düşünürken kapıda anahtarın dönerken çıkardığı sesi duydum. Gelen babamdı. “İşinde gücünde olması gereken bu saatte evde ne işi vardı?”

“Hasret, kız neredesin kardeşini de al buraya gel çabuk.”

Bilâl koltukaltıma sokuldu babamı duyunca. Elimi omzuna atıp, onu sesin geldiği yöne doğru sürüklemeye başladım. Misafir odasına girdiğimizde babam ahşap kasalı pencerenin önünde duruyordu, dışarıyı izlemek için değil de  oyalanmak amacıyla oradaydı sanki. Bir heykel kadar soğuktu duruşu. Çekyatın üzerinde ise yirmili yaşlarında, yüzü benlerle dolu, çekik gözlü, esmer bir kız oturuyordu. Babam bize baktı, kafasıyla kızı göstererek, “ Bundan sonra Hatice ablan bizimle yaşayacak, Bilâl’e ana sana arkadaş olacak. Seni evin ağır yükünden kurtarıyorum kız.” dedi gülerek. Bakışlarından benim de mutlu olmamı beklediğini anlayabiliyordum. Kardeşime baktım, beş yaşındaki bir çocuk ne anlayabilirse, olayın o kadarını anlamıştı. Yüzünü gömdüğü tülbentin üzerinden beni ve babamı izliyordu, kızın olduğu tarafa ise hiç bakmıyordu. Annemin can çekiştiği çekyatın üzerinde oturuyordu kız, zehrini akıtmaya çekyattan başlamıştı, onun hatıralarının üzerinde gezinip hepsini bir bir zehirleyecekti. Gözlerimin sulandığını ve yanaklarımın ıslanmaya başladığını hissettim. Annemi babam öldürmüş gibi kinle baktım ona ama bir şey de diyemedim. Kardeşime sarıldım ve “Sana patates kızartacaktım, hadi gel mutfağa gidelim.” dedim.

Önceki makale Üzerime Yazılmıştır
Sonraki makale Ondalık Hayat

Saadet Kara Bozacı

Trabzon doğumludur. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde tamamlamıştır. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Biyoloji Öğretmenliği mezunu olup aynı zamanda AÖF Edebiyat Bölüm’ü dördüncü sınıf öğrencisidir. Öğretmenlik hayatına devam etse de edebiyatın içinde bulunmayı arzulamış ve bunu başarmıştır. “ Dinozor Petty Oyun Oynuyor” isimli bir çocuk kitabı vardır. Yazdığı öyküler çeşitli edebiyat dergilerinde yer almıştır.

BİR CEVAP BIRAK

Görüntü açıklaması

Güvenli alışveriş noktası

Hızlı ve güvenli ödeme