Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Baharın Müjdecisi Ülke

Galip Uçar
31 Ağustos 2022
Image Description

Uzak diyarların derin ormanlarında, karların eriyip, nehirleri coşturduğu, şelalelerin çılgınlar gibi akmaya başladığı, otların yeşerip, çiçek olmak için toprağı yırtan fidanların güneşi selamladığı günler gelmişti.

Kahverengi ayılar; olanca gürültülü esnemeleriyle ormanı titrete titrete uyanırken, Leylekler, göç ettikleri sıcak diyarlardan aldıkları egzotik eşyalar ve değişik kıyafetleriyle bulutların altında süzülmeye başlamıştı.

Karıncalar ve böcekler, hangi delikten dünyaya tekrar çıksak diye düşünürken, ışığı kovalama yarışında birinci olmaya uğraşıyorlardı. Ormana çıkacak, yavaş yavaş ağaçlara tırmanıp, kendilerine sıcak mevsimde geçirecekleri yeri ayarlayacaklar ve ağaç altlarında kümelenip, gelecek kışın hazırlıklarına imece usulüyle başlayacaklardı. Liderleri bütün kış onlara neler yapacaklarını, nasıl örgütlü çalışacaklarını, ne zamanlar dinlenmeleri gerektiğini, kaldıramayacakları bir ağırlık yahut zorluk olduğunda örgütlü çalıştıklarında her zorluğun üstesinden gelip, başaracaklarını anlatmıştı.

Irmaklarda buzlar çözülüp, sular ısınmaya başladığında balıklar da canlanmıştı. Artık o soğuk buz kütlesinin altındaki derin ıssızlık bitmiş, gürül gürül şelalelerden akan kar sularının, soğuk da olsa hızlı dalgalarına kendilerini bırakmıştı. Uzak diyarlara göç etmiş balıklar da artık geri dönmüştü.

Ağaçkakanlar, yeni keşfettikleri ağaçları gagalarken, yuvalarına yumurtalarını bırakan diğer kuşlar da onları büyütme ve yiyecek bulma hazırlıklarına girişmişlerdi. Kartallar, atmacalar, şahinler yüksek kayalıklar ve dağlarda uçuşurken, kanaryalar ve papağanlar ağaçların yücelerinde cıvıldaşıyordu. Şaşkın baykuş ise kafasını bir o yana bir bu yana çevirerek olan biteni izliyordu. Tam da o an, etrafı izlediği dala tutunan bir maymun, henüz olgunlaşmamış yeşil muzu elinde sallanıyor, sallandıkça dalı da sarsarak baykuşu rahatsız ediyordu. Goril ailesi ve filler de yavaş yavaş ormanın merkezine doğru ilerliyorlardı.

Zebralar ve yaban atları, dört nala koşarak, renkleri birbirine karışa karışa, artlarında bıraktıkları tozların arasından, kırılmış dalların üstünden atlayarak ormanın karanlığını yara yara geliyordu.

Bu sırada ormanın yücesindeki kayaların etrafından kartalların ve biraz aşağısından kanaryaların kaçıştığı görüldü. Baykuş korkusundan başını içine sindirdi. Gölgeyi gören timsah, başını yosunların arasına sakladı.

Gölge yavaş yavaş kayalığın ucuna doğru yaklaştı. En sonunda görüldü ki, sapsarı tacı ve kıpkırmızı peleriniyle, heybetli yeleleri ve büyük pençeleriyle, mağrur kral aslan gelmişti. Gözlerini açıp, etrafa uzun uzun baktı. Tüm orman onundu. Kral oydu. Adaletli ama disiplininden taviz vermeyen bir kraldı.

Bunca başarıyı, pençelerindeki tırnakları kırıla kırıla, avuç içleri ezile ezile, yıka yıka elde etmişti. Sırtlanların, çakalların oyunlarını bir bir kırarak, hepsini ezerek, tüm ormanın kralı olmuştu. En karanlık köşeler de, uzak göllerdeki adalar da, denizlere varan ırmaklar da hep onundu.

Yüklerini taşıyan leylekler, tüneklerine kondu. Flamingolar ve turnalar, göçün verdiği yorgunlukla, ağır ağır da olsa, uzun bacaklarını ırmağın sığ yanına bastı ve başlarını krallarına döndürdü. Onun ne diyeceğini bütün orman merak ediyordu.

Aslan, kayalığın en ucuna geldi ve sol pençesini kaldırıp, halkını selamladı. Hepsi başını eğip, onu selamladı. Tüm gün hazırlıkları tamamlanmış, yakında batacak güneşin hemen öncesinde, krallarının bir yaz güneşi gibi yeni sıcak mevsimlerin başlangıcı için yapacak konuşmasını bekliyorlardı.

Aslan, pençesini indirdi ve konuşmaya başladı:

-“Ey halkım! Ey ülkemin bütün hayvanları! Büyüğünüz, küçüğünüz ayırt etmeden, hepinizi selamlıyorum. Koskoca ve karanlık bir kışı, tüm soğuğu ve cansızlığına rağmen canlı atlattık. Beyazı yeri geldi gözümüzü kör etti. Yeri geldi iliklerimize kadar üşüttü. Zar zor karnımızı doyurduk. Yeri geldi, bu beyaz görünümlü karanlık mevsim, bizi bize düşman etti. Birbirimize göz diktik. Ama size müjdedir ki, işte koskocaman güneş orada. İşte sıcak mevsimlerin müjdecisi güneşin, büyüyüp de üstümüze doğuşunun ilk batışı, o yemyeşil dalların ardından gerçekleşiyor.”

Bütün hayvanlar, krallarının eliyle gösterdiği yöne bakıp, güneşin sarıdan turuncuya dönüşünü izledi. Kral Aslan devam etti:

-“Ben ki; kralınızım ve bütün bu orman ve uzak adaları dahi benim, ama size hep adaletle, eşitlikle yaklaştım. Sizlerin farklılıklarını zenginlik saydım. Kış gelince göçmek istediniz, izin verdim. Üşüyüp, zayıf düşeceğinize, başka sıcak diyarlara gidip, oraları görün, oraların da zenginliğini alıp bizlere getirin istedim. Şimdi de sizlere diyorum ki. Şu ardımda maviden beyaza dönen ay birazdan dolunay olarak doğacak. Gecelerimizi derin derin aydınlatacak. Sabahında ise o kocaman sarı güneş, bizi iliklerimize kadar ısıtacak. Toprak, tüm verimiyle bize çiçeklerimizi, bitkilerimizi, meyvelerimizi verecek. Ağaçlar yapraklarını genişletecek ve gölgesiyle bizi, benden de daha kral, benden de daha kızıl güneşin kızgınlığından koruyacak. İşte siz de artık, gittiğiniz yerlerden getirdiklerinizi, öğrendiklerinizi, ormanımıza kazandıracak, yenilikleri getirecek ve herkese anlatıp, öğreteceksiniz. Biz bu dünyanın en uzak diyarının da, gözümüzün önünde olup, göremediğimizin de eşiti olacağız. Hepiniz de o diyarlardaki mutlu kişiler gibi mutlu olacak, onlar gibi yaşayacaksınız. Kültürünüzü de bu yeniliklere katıp, daha güzel ve çok daha mutlu bir orman yaratacaksınız. Ben de sizleri bu heyecan ve adaletle yönetip, daha huzur ve refah içinde bir ülkenin kralı olarak yöneteceğim. İşte şimdi, bu başlangıcın kutlama vaktidir. Getirin meydana uzak diyarlardan getirdiklerinizi, kurun masaları. Kutlama başlasın. Ey bülbüller başlayın şarkıları söylemeye, siz farelere ve ağaçkakanlar, tahtalara vurun, ritim tutun. Şenlik başlasın.”

Kral aslan; bunları söylerken, ardından dört parlak yıldız belirdi. Güneş batmıştı, karanlık ise bu yıldızların ve koskocaman dolun ayın ışığıyla ormanı parlatıyordu. Leylekler ve turnalar; uzak diyarlardan getirdikleri yiyecekleri önce koydu ortaya. Sonra ayılar ve samurlar, ırmağın derinliğinden bulduklarını. Arılar, uzak dağların göğsünden topladıkları nektarlardan olan balları döktüler. Filler, Hindistan’dan getirdikleri cevizleri koydular.

Ortaya kocaman bir ateş yakıldı. Ateş neredeyse yıldızlara ulaşacaktı. Bu ateşe, geçip biten kışa dayanamamış ve canlarını vermiş ağaçların kalanları atıldı. Bu onların cenaze törenleri, yerlerinde yeşeren fidanların ise doğum törenleriydi. Ateş yükseldikçe yükseldi. Kral aslan mağrur bir şekilde, altın varaklı koltuğunda, tüm hayvanları, kraliyet ailesiyle izleyerek, onlara yukarıdan ödüller dağıtıyordu. Uzak diyarlardan kazandığı ödüllerin, ele geçirdiği ganimetlerin, halkının hak ettiği payını halkına dağıtıyordu.

Üç gün, üç gece şenlik devam etti. Daha sonrasında ise, prenses aslanın elinden tutan kral aslan yine uçurumun kenarına geldi. Güneş en tepedeyken halkına tekrar seslendi:

-“Ey benim, çalışkan, güzel halkım. Baharı selamlamamız burada bitiyor. Artık hepimiz daha çok çalışacak ve gelecek olan o soğuk kışın, bizi yenememesi için elimizden geleni yapacağız. Ama size bir müjdem daha var. İşte prensesiniz, benim büyük, güzel kızım. O da uzak diyarlara gitti ve başarılarını elde etti. Yıldızları onun olsun, güneş baş tacı olsun. İşte şimdi bu güzel prensesimin de o uzak diyarlardan bir prens bulup, onunla evlenmek üzere olduğunu sizlere müjdeliyorum. Şimdi dört elle çalışın, biriktirin, üretin. Kışın yiyeceklerinizi toplayın. Kendinize ve ailenize, evinizle beraber çekidüzen verin. Yakında düğünümüz var. O düğün için de kendinize en güzel kıyafetleri hazırlayın.

Ormanın halkı, geçirip, kurtuldukları büyük kışın ardından, suların coştuğu, dalların yeşerdiği, toprağın doğurganlığıyla bire bin verdiği bu yeni dönemi, şenlikler yaparak selamladıktan sonra işlerine güçlerine dört elle sarıldılar. Bahar, yaza dönerken öyle çok üretmişlerdi ki, kışın asla aç kalmayacaklarını gördüler ve çok mutlu oldular. Krallarından gelecek haberi ve o büyük düğün için giyinecekleri elbiseleri hazırlayarak, yine üreterek ve refah içinde beklediler. Ülkelerini öyle çok sevdiler öyle çok sevdiler ki, onu üreterek hep güçlü tuttular. Başka kralların ve başka ülkelerin yardımına hiç muhtaç bırakmadılar. Hiç korkmadılar, hiç yılmadılar, hep ürettiler. Onlara önder olan ülkelerinin kurucusu kral aslanın, onlara öğrettiklerini hiç unutmayıp, ülkelerini ellerinin üstünde tuttular, hep yücelttiler. Kültürlerini geliştirdiler, eğitimlerini hep ileri götürdüler. Hep okudular, öğrendiler. Hep çalıştılar, ürettiler, başardılar.

Önceki makale Levent Özkan Karikatürleri
Sonraki makale Leyla

Galip Uçar

1984 İstanbul doğumlu. Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı sonrasında eğitimine aynı üniversitenin Eğitim Yönetimi ve Denetimi yüksek lisans programı ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümlerinde devam etti. Anadolu Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olan yazar 2009 yılından beri aralarında TED Kuzey Kıbrıs Koleji ve Ataşehir Belediyesi’nin de olduğu çeşitli kurum ve okullarda Türk Dili Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Vakıflarda ve bazı kurumsal büyük şirketlerde ve freelance olarak editörlük, redaktörlük, arşiv direktörlüğü ve danışmanlık yapan ve çeşitli üniversiteler ve halk eğitim merkezlerinde yaygın eğitim modeliyle Diksiyon Kursları da veren yazarın, yayınlanmamış ve basılmamış birçok şiiri, öyküsü ve denemesi vardır. Kendi söz müziklerini yazdığı şarkılarının olduğu single albümleri ve başka şarkıcılara verdiği şarkıları da olan Uçar hâlihazırda geçimini söz müzik yazarlığı, editörlük ve öğretmenlik yaparak sağlamaktadır.

BİR CEVAP BIRAK

Görüntü açıklaması

Güvenli alışveriş noktası

Hızlı ve güvenli ödeme