Görüntü açıklaması

Ücretsiz Sevkiyat

Hızlı ve Ücretsiz Gönderin

Görüntü açıklaması

Çevrimiçi destek

Nihai ve 7/24 Destek

Görüntü açıklaması

3d Güvenli ödeme

Güvenli Çevrimiçi Ödeme

Hepsi Zamansızda

Mağazaya git

Beş On Beş Vapurunda Ağlayan Kadın

Zafer Çarboğa
23 Ağustos 2023
Image Description

Yol: Gitmek, kendimize gelmemiz için.

Terk edilmiş olmak gerekirdi yeni bir insan olmak için ya da kaybetmiş olmak.

Günlerce bunu düşünüp durdun. Henüz güneş doğmamış, yollarda tek tük ama hızla giden arabaların hışırtısı dışında bir ses yok. Tan yerinde gözlerin, ilk ışıkların ağışına bakıyorsun, birkaç kuş gökyüzünde ses çıkarmadan hâlâ uyuyan şehrin üstünde uçuyor. Aylardır bu şehrin dışına çıkmamışsın. Yolculukların insana kattığı bilgeliği, hüznü ve telaşı öylesine hissediyorsun ki gözlerinin dibinde biriken yağmuru orada tutmak için üstün bir çaba sarf ediyorsun. Hızla keskin dönemeçleri alan otobüsün içinde büzülmüş, güneşin doğmasını bekliyorsun. 

Biraz sonra kırışık bir çarşaf gibi görünüyor deniz. 

Birinci Ağıt: Kendini yeniden yarat, öyle çık karşıma!        

Dönüp kendine bakıyorsun, uzun süredir uğramadığın yurdun virane olmuş. Topraklarını taşlar, dikenli bitkiler kaplamış; göğünde bir damla su umudu yok; bulutların bir toz birikintisi yalnızca, kurumuş. Ne su akıyor ne de ona meyleden bir yatak var. Öylesine mahzun, öylesine terk edilmiş bir halin var ki, sanırsın burası peygamberi taşlayan Taif’in Cebrail’e bir anlığına görünen hali; taş üstünde taş kalmamış yurdunda. Alışkanlıktan olsa gerek, bunları göremiyorsun. Bütün günlerin birbirine benziyor çünkü. Tekrar, tekrarın tekrarı, tekrarın tekrarının tekrarı… Sonsuz bir tekerleme bu. Bütün nedenlerin aynı! Dolayısıyla hep aynı sonuçlara varıyorsun. İşlem hatası yaptığın yer hiç değişmiyor. Bin defa dönüp yeniden başlasan da aynı yanlışa varıyorsun. Çünkü uçuruma bakmadın henüz, dizlerin titremedi, karnından doğan bir boşluk içini ürperten bir gıcıklıkla göğsüne doğru tırmanmadı. Her gün aynı şekilde ölüyorsun; verimsiz, boşlukta ve tekdüze! Aynısın, aynısın, aynısın… Yaşamını gözyaşlarında yıkamadın, acını içine gömmeyi, sevincini kendinle yaşamayı da öğrenemedin. Bu yüzden hep aynı insan oldun; korkak, yalnız ve yabancı. Gündüzün gürültüsünde suç işleyip gecenin yargıçları karşısında hesap da vermedin. Tanrının sana verdiği “Kendini yeniden yarat, öyle çık karşıma!” öğüdünü de dinlemedin hiç.

İkinci Ağıt: Yaşamayı yanlış anladın. Kavga değildir yaşamak.

Çok fazla kayıp cümlen var senin. Ve bir o kadar da iç çekişin. Bu yüzden bu denli sarsıldın. Kaybetmenin yaşamın bir parçası olduğunu kavrayacak kadar bakmadın yaşamın gözlerine. Baksan sen de canavarlaşırdın. İşte o zaman yaşamın sana verdiği rolü dünyanın kendi kurallarıyla oynamayı öğrenirdin. İnsan, demiştin bir keresinde, anımsar mısın? İnsan, tabiatından uzaklaşıp canavarlaşmaya giden bir varlık. Çok azımız bu dünyadan canavarlaşmadan ayrılıyor. Böyle demiştin, anımsıyorsun değil mi? O çocuk masumiyetin, dünyayı incecik bir buz parçasıyla kaplı derin bir göl olarak görüşün, korka korka yürümen, en ufak tehlike anında durduğun için yere kapaklanman… (Kalp çarpıntısı, bulantı hep tehlikeli oldu senin için.) Ayağının altındaki ince buz yüzeyi çatlayıp dursa da ürkek ürkek etrafını seyretmek dışında bir şey yapmadın. Oysa o derin göl eninde sonunda seni çekecekti içine. Çünkü derinlik de arzulayacaktı seni, bunu henüz kavrayamadın. Yaşamın o incecik kabuklarında küçük küçük adımlarla yürürken çıkardığın o ürkek tıkırtılar, durunca yaptığın ağırlık; yaşamın kuytularında saklanmış olan aşkı, tutkuyu, ölümü, yalnızlığı, kaybetmeyi uyandıracak. İşte sen bunu kavrayamadın daha. Terk edilmedin hiç. Kendi kendini de terk etmedin. O kaygan sessizlikte kendinle yüzleşmedin, eğilip buzun ardında seni arzulayan o yeşil derinliğe bakmadın. O soğuk dünyada, ayın ve parlak yıldızların altında, buz gibi gecenin soğuğuyla ürpermedi için. Yaşam seni titretmedi hiç. Hep güvenli bir alana, bir kayanın dibine çömelip kavganın bitmesini bekledin. 

Oysa yaşamak bir kavga değildi, ama sen korkuların yüzünden hep böyle gördün.

Üçüncü Ağıt: O eski bozkır söylencesi.

Eteğinde biriken taşlar çoğaldıkça çoğaldı. O ağırlık giderek arttı. Boyun eğdin buna iki büklüm. Ne yaşadıysan attın içine. Doldun. Yaşamın özünü görmeden, onun tadını alamadan; posasıyla, acı çekirdekleri, sapı ve kabuklarıyla yuttun. Oysa yaşamak dışarıda akıp giden, koca kayalara taklalar attıran; kütükleri, kökleri sürükleyen çılgın bir bahar seliydi. Kendini var etmek için binlerce yaralı yaşamın içine dalan, o kargaşanın içinde yeni yurtlar bulan, yeni topraklar bulup oraya tutunan bir söğüt kökü gibi yeni bir yaşam devşiremedin.

Kıyıya vurmuş ölü balıklar gibisin oysa. Dahası sen, bozkırın sıcağında yüzeyi yeşillenmiş, çürümüş, kokuşmuş bir su olmayı seçtin. Toprağa sızıp karanlık yollardan yaşamın kaynağına ulaşmak korkuttu seni. Böylece terk edildin. Bir başına kaldın o koca genişlikte. Kimseler uğramadı yurduna. Kendi kendini tüketmeye başladın. Azar azar yuttun kendini. Dünyan seni küçülttü böylece.

Sonra birgün terk edildin. Ömür boyu içinde taşıyacağını düşündüğün varlığı yitirdin. Ama nereden bilebilirdin yaşamın her gün yeni bir kapı açmayacağını. 

İşte o terk edilmişlik sarstı seni. Yağmuru arzuladın önce, sonra da ölümü. Kendi ölümünün seni yeniden yaratacağını anladın böylece. O eski bozkır söylencesi dolandı diline:

“Terk edildiysen ya da kaybettiysen yeni bir isim bul kendine. Çünkü bambaşka birisin artık.”

Dördüncü Ağıt: Kendine geç kalman iyileşmeyen bir yara.

Ve o bahar mevsimi geldi, terk edildin. Bugüne kadar içine aldığın her şeyi karşı konulmaz bir bulantıyla çıkardın. Suların yenilendikçe seni daha önce terk etmiş olan leylekler, yaban ördekleri, pelikanlar, sığırcıklar ve kırlangıçlar hatta çok sevdiğin serçeler bir bir uğramaya başladılar sana. Köklerini seninle beslediği için çürümeye başlayan bozkırın bin bir çeşit bitkisi yeniden seninle tutundular toprağa. 

Artık başka birisin sen. Yazgını değiştirdin. Tanrının o emrini yerine getirdin.(Oysa bunu sonradan kavrayacaktın. Bu emir insanın tanrıdan kopardığı bir izindi… Demek ki herkes ömrünce bir kerecik de olsa tanrısına ödün verdirirdi.) Bütün bunlar olurken şimdi ayırtına varıyorsun; yeni bir insan olmak için kaybetmen gerekiyordu.

Yeni bir şey olmanın yolunun kaybetmekten geçtiğini, bunca umut varken içinde birgün bir yerlerde mutlak bir yaşamın olabileceğini, kendine yetişmenin başkalarından kaynaklanan bütün yenilgileri unutturacağını anlayacaktın. İşte şimdi anlıyorsun bunu. Kendine geç kalmanın iyileşmeyen, her gün yeniden kanayan bir yara olduğunu, dikiş tutmayan bir kesik olduğunu şimdi daha iyi anlıyorsun. 

Yol Bitti: Bütün dönüşler, yeni gidişlere hazırlar bizi.

İşte sen gün doğumunda o vapura binip özlemini duyduğun kente gittiğinde not defterine bunları yazmıştın. En sonunda da şunu eklemiştin:

“Her şeye rağmen yaşamak güzel; çünkü kendinle olan savaşı kaybettin. O savaşta birçok yüzünü öldürdün.”

Önceki makale Kır Düğümleri
Sonraki makale Annie Ernaux ve Yazmak (2022 Nobel Ödüllü)

Zafer Çarboğa

Ağrı doğumlu. Öğretmen ve öykü yazarı. Tükeniş ve Ra'dan Düşenler kitaplarından sonra kolektif bir eser olan Ağrı Dağı Masallarını İbrahim Altun ile beraber yazdı. Daha önce üç dilli bir dergi olan The Free ve iki dilli bir dergi olan Pencere'yi çıkarıp editörlüğünü yaptı. Bursa'da yaşayan Zafer Çarboğa, Güfte Edebiyat Dergisinin öykü editörlüğünü yapmaktadır. Kısa bir süre sonra üçüncü öykü kitabı çıkacaktır.

BİR CEVAP BIRAK

Görüntü açıklaması

Güvenli alışveriş noktası

Hızlı ve güvenli ödeme